MENÜ
ANA SAYFA
x

Ali İsmail Korkmaz Davası Hakkında Basın Açıklaması

BASIN AÇIKLAMASI
22.01.2015

Polis ve sivil kişilerce linç edilerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın katillerinin cezasızlıkla ödüllendirilmesi, ülkedeki “medeniyet kaybı” olarak niteleyebileceğimiz linç rejiminin yargı eliyle onaylanması ve meşrulaştırılmasıdır!

Gezi Parkı Protestoları sırasında Eskişehir‘de polis ve sivil kişilerce linç edildikten sonra 38 gün komada kalan ancak kurtarılamayarak hayatını kaybeden üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz`ın katilleri hakkında sürmekte olan dava adeta cezasızlıkla sonuçlandı.

Güvenlik gerekçesiyle Eskişehir’den Kayseri`ye taşınan davanın 21 Ocak 2015’te sonuçlanan karar duruşmasında sanık polis memurları Mevlüt Saldoğan 10 yıl 10 ay, Yalçın Akbulut 10 yıl hapis cezasına, mesleği fırıncı olan 3 sivil kişi de ayrı ayrı 6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. 3 yıl 4 ay hapis cezası alan bir sivil sanık tahliye edildi. 2 polis içinse beraat kararı çıktı.

Hatırlanacağı gibi Eskişehir’de üniversite öğrencisi olan 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz, 2 Haziran’da 2013 tarihinde kimliği bilinmeyen bir grup tarafından tekmelenip dövülerek linç edilmişti. Olaydan sonra dava dosyasına giren görüntü kayıtlarından, linççi grubun polis memurları ve sivil vatandaşlardan oluştuğu anlaşıldı. Bu kişilerden Mevlüt Saldoğan kasten öldürme, Yalçın Akbulut ve sivil olanlar kasten öldürme eylemine yardım etmek suçlamasıyla tutuklandılar.

Ali İsmail Korkmaz cinayeti, kelimenin tam anlamıyla topluma dehşet salmaya yönelik bir yargısız infaz/cezalandırma eylemiydi. Daha da vahimi, kayıt dışı polis şiddetiyle sivil linççiliğin iç içe girdiği bir vahşet olayı idi. Maalesef ülkemizde Devletin göz yummasıyla veya örtülü teşvikiyle gerçekleşen linçler ve güvenlik güçlerinin uyguladığı nefret yüklü orantısız şiddet, beraberce, bir linç rejimi oluşturmaktadır. Her daim iktidarların teşvik ettiği bu linç rejiminin Gezi Protestoları sırasında vahim tezahürleriyle karşılaşılmıştır. Amaç, Gezi Protestoları sırasında yurttaşların duymaktan vazgeçtiği düşünülen devlet otoritesine yönelik korkuyu yeniden tesis etmekti. Bu bağlamda Ali İsmail Korkmaz cinayeti de, Devlet şiddetinin nasıl bir linç rejimine dönüşebileceğinin/dönüştüğünün somut bir göstergesi olarak toplum hafızasında ve vicdanında derin bir iz bıraktı.

Buna karşın cinayetin soruşturulmasından, yargılamaya, davanın başka bir şehre taşınmasından mahkemenin verdiği karara kadar hukuk dışılığın, vicdan eksikliğinin ve ciddiyetsizliğin hüküm sürdüğü bir süreç yaşanmıştır. Sonuçta, Ali İsmail Korkmaz‘ı linç ederek öldürdükleri bütün kanıtları ile sabit olmasına karşın sanıklara “iyi hal” indirimleri yapılarak ödül gibi cezalar verilmiş, bir kez daha cezasızlık olgusu işletilmiştir. Maalesef ülkemizde, başta yaşam hakkı ve işkence yasağı ihlalleri olmak üzere ağır ve ciddi insan hakları ihlallerinin faili olan kamu görevlileri hakkında hiç soruşturma açılmaması, açılan soruşturmaların kovuşturmaya dönüşmemesi, dava açılan vakalarda ise daha az cezayı gerektiren suçlardan iddianame düzenlenmesi, sanıklara ya hiç ceza verilmemesi ya da indirim uygulanması veya cezaların ertelenmesi gibi nedenlerle tezahür eden ve hak ihlallerini mümkün kılan bir cezasızlık olgusu söz konusudur.

Ali İsmail Korkmaz’ın katillerinin de bir anlamda cezasızlıkla ödüllendirilmeleri “medeniyet kaybı” olarak niteleyebileceğimiz ülkedeki linç rejiminin yargı eliyle onaylanması ve meşrulaştırılmasından başka bir şey değildir. Nitekim bu ödüllendirmenin verdiği pervasızlıkla sanık polisler hiç utanmadan “biz darbeyi önledik” diyerek eylemlerini savunabilmişler, diğer meslektaşları da duruşma sonrasında Ali İsmail Korkmaz’ın ailesine ve duruşmayı izlemek için gelenlere biber gazı eşliğinde yoğun bir şekilde şiddet uygulamış hatta silah çekebilmişlerdir.

Sonuç olarak, bu cinayetten tümüyle Gezi Olayları sürecinde hukuku tümüyle askıya alan, böylelikle linççi bir karaktere bürünen polis şiddetine dayanıp fiilî olağanüstü hal uygulamasına yönelen AKP iktidarı, “polislere bizzat ben emir verdim” diyen dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan sorumludur. Siyasi iktidar, en son örneğine Cizre’de şahit olduğumuz üzere bugün hala çocukların öldürülmesiyle ilgili etkin soruşturma yürütmemekte, hukuksuzluğun ve linç rejiminin daha da pekiştirilmesine ve yeni Ali İsmail Korkmaz cinayetlerinin işlenmesine yol açacak yeni iç güvenlik paketleri çıkarmanın peşindedir.

Öte yandan mahkemenin verdiği karar toplum vicdanını ve adalet duygusunu ağır biçimde yaralamıştır. Dolayısıyla insan haklarına saygıya dayalı bir demokrasiden yana olan, medeniyetimize sahip çıkmak isteyen duyarlı tüm toplumsal kesimleri bu karara tepki vermeye; yeni “İç Güvenlik Paketi”ne karşı çıkmaya; katillerin ve diğer tüm sorumluların hak ettikleri cezaları alıp adalet gerçekleşesiye kadar bu davanın takipçisi olmaya çağırıyoruz.

Saygılarımızla,

Türkiye İnsan Hakları Vakfı