Bilindiği üzere Türkiye Psikiyatri Derneği eski Genel Başkanı Doç. Dr. Koray Başar 4 Temmuz 2022’de, sosyal medyada hedef gösterilmesini izleyen bir sürecin ardından fiziksel saldırıya uğramış ve bir dava süreci başlamıştı. Bugün, 30.12.2025 tarihinde, Türkiye Psikiyatri Derneği, Türk Tabipleri Birliği, Ankara Tabip Odası, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Türk Psikologlar Derneği’nden temsilcilerin, meslektaşlarının, sevenlerinin ve yakınlarının katıldığı son duruşmada karar verildi. İki saldırgana, TCK’nın kamu görevlisine yönelik kasten yaralama suçunu sağlık personeline karşı işledikleri için toplamda18 ay hapis cezası verildi. Cezadan herhangi bir indirim yapılmadı, ceza ertelenmedi, hükmün açıklanması geri bırakılmadı.
İlk günden bu yana süreci takip eden bizler, bugün bu davanın karar duruşması için yeniden bir aradayız çünkü başından bu yana Dr. Koray Başar’a yapılan saldırının iyi hekimlik değerlerine, koruyucu ve tedavi edici hizmetlerin bilimsel ilkeler doğrultusunda düzenlenmesi gerekliliği anlayışına bir saldırı olduğunu biliyoruz. Geçtiğimiz üç yılda ne yazık ki toplumsal boyutta her türden ayrımcılığın giderek arttığı bir tabloya tanık oluyoruz. Ayrımcılık başlıkları arasında toplumsal cinsiyet ve cinsel kimlik temelli konular tüm bilimsel açıklamalara ve yaklaşımlara rağmen belirli bir çerçeveden değerlendirilmeye, bitmeyen bir damgalama konusu olarak yaşanmaya devam ediyor. Kimlik özelliklerinin bireylerin en temel haklarını kısıtlama hatta cezalandırma gerekçesi olarak kullanılabilmesi kabul edilemez. Mesleki kimliğimiz bizlere tedavi hizmetleri yanı sıra bilimin yol göstericiliğinde doğru bilgilerin yaygınlaştırılması, toplumun doğru bilgiye ulaşmasının sağlanması sorumluluğunu da vermektedir. Dr. Koray Başar’ın uğradığı saldırı sadece bir hekimin, görev tanımı içinde yer alan bir alandaki çalışmalarının değil, her boyutuyla ayrımcılığa maruz bırakılan bireylerin sağlık hakkının ve toplumun bilimsel bilgiye ulaşma yollarının da tehlike altında olduğunun göstergesidir.
Bu olay aynı zamanda sağlıkta şiddetin ne boyutlarda karşımıza çıkabileceğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Hekimlere ve diğer sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin; acil servislerden yoğun bakım ünitelerine, poliklinik odalarından en sonunda sokağa kadar uzanan geniş bir alanda ortaya çıkabildiğini açıkça göstermektedir. Sağlıkta şiddetin münferit olaylardan ibaret bir durum değil yapısal bir sorun olduğunu, kimi durumlarda hastane dışına taşabileceğini ortaya koymaktadır. Bu olay, kamusal alanda kullanılan dil ve söylemlerin, sağlık çalışanlarını hedef haline getirme ve sağlıkta şiddeti meşrulaştırma açısından ne denli belirleyici ve tehlikeli olabileceğini açık biçimde göstermektedir. Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının mesleklerini icra ettikleri, bilimsel ve etik sorumluluklarını yerine getirdikleri için fiziksel saldırıya uğraması, sağlık hizmetinin güvenliğini, sürekliliğini ve niteliğini doğrudan tehdit etmektedir.
Sağlıkta şiddetin önlenememesinin en önemli nedenlerinden biri, suçlunun yeterli ceza almaması ve cezasızlık algısının yaygınlığıdır. Şiddet faillerinin etkin biçimde soruşturulmaması, yargılamaların uzun sürmesi, verilen cezaların caydırıcılıktan uzak olması, benzer eylemlerin tekrarını teşvik eden bir ortam yaratmaktadır. Bugün sonuçlanan bu davada yalnızca bir saldırının hukuki değerlendirmesi yapılmamıştır; aynı zamanda topluma, “sağlık çalışanına yönelik şiddetin karşılıksız kalıp kalmayacağı ile ilgili güçlü bir mesaj verilmiştir. Unutulmamalıdır ki cezasızlık ya da ceza azlığı, şiddeti istisna olmaktan çıkarıp yaygın bir risk haline getirmektedir.
Anayasa’mıza göre kanun önünde herkes eşittir, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmelerde ayrımcılık açıkça yasaklanmıştır. Sağlık hakkı da Anayasa ile güvence altına alınmış temel bir haktır ve bu hakkın eşit, ayrımcılıktan arınmış, güvenli ve erişilebilir biçimde kullanılmasını sağlamak devletin yükümlülükleri arasındadır. Buna karşın toplumsal cinsiyet, cinsel kimlik ya da herhangi bir nedenle ortaya konulan ayrımcı söylem ve uygulamalar nedeniyle belirli grupların sağlık hakkına ulaşamaması, ve bu hakkı savunanların ve bu hizmeti verenlerin hedef gösterilerek saldırıya uğraması hukuken ve vicdanen kabul edilemez.
Hem ayrımcılığın önlenmesi hem de sağlıkta şiddetin önüne geçilmesi için yalnızca bireysel adaletin sağlanması değil, daha geniş ve kalıcı önlemlerin hayata geçirilmesi gerektiği açıktır. Kamusal alanda ayrımcı söylemlerin açıkça reddedilmesi, sağlık çalışanlarını hedef gösteren dilin ortadan kaldırılması, duyarlı ve kapsayıcı bir söylem ve dilin yaygınlaştırılması; sağlıkta şiddete karşı etkili ve caydırıcı yasal düzenlemelerin uygulanması, kurumsal düzenlemelerin yapılması ve hekimlerin mesleki bağımsızlığının güvence altına alınması zorunludur. Hiçbir hekimin, hiçbir sağlık çalışanının öldürülmediği, şiddete uğramadığı, tehdit edilmediği, önleyici ve koruyucu tedbirlerin alındığı, şiddetin açık, net ve tutarlı biçimde cezalandırıldığı bir toplumsal düzen, yalnızca sağlık çalışanları için değil, toplumun tamamı için bir gerekliliktir.
Doç. Dr. Koray Başar’a karşı gerçekleştirilen bu şiddet eyleminin sağlık çalışanına yönelik suç kapsamında değerlendirilmesi, hukuki açıdan gerekli ve önemli bir kazanımdır. Ancak, saldırının organize niteliğinin dikkate alınmamış ve bu hususun dava sürecinde ısrarlı taleplere rağmen araştırılmamış olması yargılama süreciyle ilgili önemli bir zayıflıktır. Bu tutumla saldırının öncesinde yürütülen hedef gösterme süreçleri ve saldırının organize biçimde gerçekleştirilmiş olması göz ardı edilmiştir. Şiddetin failliği yalnızca saldırıyı fiilen gerçekleştiren kişilere yüklenerek şiddet sonuç anına indirgemiş, planlama ve yönlendirme iradesinin üzerine gidilmemiştir. Sağlık çalışanlarını korumaktan ve caydırıcılıktan uzak, benzer organize saldırıların tekrarını da cesaretlendirici olabilecek bu tutuma karşı tüm hukuki yollarla mücadeleye devam edilecektir. Tüm yetkilileri toplumsal barış ve huzuru sağlama sorumluluğunu göstermeye, bilimsel ilkeler doğrultusunda mesleki sorumluluklarını yerine getirmekte olan sağlık çalışanlarını koruyacak bir adalet yaklaşımı uygulamaya davet ediyoruz.
Türkiye Psikiyatri Derneği,
Türk Tabipleri Birliği
Ankara Tabip Odası
Türkiye İnsan Hakları Vakfı
Türk Psikologlar Derneği