31 Ocak 2017
TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, son dönemde medyaya yansıtılan şiddet görüntülerinin topluma verilmek istenen bilinçli bir mesaj olduğunun altını çizdi. Bakkalcı, “Hayatımı tehdit eden bir anayasaya ‘Hayır’ diyorum” dedi.
Tutuklama ve gözaltıların tavan yaptığı Türkiye’de özellikle şiddete uğramış kişilerin fotoğraf ve görüntülerinin dolaşıma sokulması, “şiddeti meşrulaştırma” olarak nitelendirilmeye başlandı. Türkiye’de işkence ve kötü muamele vakalarıyla ilgili çalışmalarıyla dikkat çeken Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Sekreteri ve aynı zamanda hekim olan Metin Bakkalcı, dünyada ve Türkiye’de şiddetin yeniden üretilmesi pratiklerine dikkat çekti.
İnsanlığın çektiği acılara ve dünya savaşlarına işaret ederek, ardından oluşturulan “değerler manzumesinin” gelinen aşamada ciddi yaralar aldığını belirten Bakkalcı, bu konuda ABD Başkanı Donald Trump’ın uygulamalarına ve yeni çıkardığı yasalara işaret etti.
Dünyadaki büyük ekonomik eşitsizliğe işaret eden ve dünyada on kişinin servetinin dünya nüfusunun servetinin yarısına eşit olduğunu hatırlatan Bakkalcı, “bu eşitsizliğin her düzeyde” arttığını ve “bu eşitsizliği sağlamanın temel araçlarından birinin de şiddet olduğunu” söyledi.
ÖNCE AYRIŞTIRIP SONRA ŞİDDETİ MEŞRULAŞTIRIYORLAR
Şiddetin de kendisini “ayırma ve ayrıştırma” üzerinde yaşattığını belirten Bakkalcı, “Ayırdıktan sonra da onları değersizleştiriyorsun. Daha sonra da en kötüsünü yapmaya başlıyorsun ve ‘Onlar benim varlığım için en büyük tehlike’ demeye, dolayısıyla ‘Yok edilmeli’ demeye başlıyorsun” şeklinde konuştu.
Bakkalcı, şiddetin böylece anonimleştiğini ve genişlediğini belirterek, “Mesela dönemin İçişleri Bakanı (İdris Naim Şahin) ‘Bunlar resim yapan teröristler’ demişti, şimdi bu ülkenin en yetkili başkanları, cumhurbaşkanları çok rahat bir şekilde diyebiliyorlar bunları. ‘Onlar yok edilesi yaratıklar’ o zaman her türlü şiddettin kendi içinde meşrulaştığı gibi bir kanıyı yaymaya çalışıyorlar” şeklinde konuştu.
ŞİDDET GÖRÜNTÜLERİ İLE DİĞER KESİMLERE MESAJ VERİLİYOR
Darbe sonrasında ilan edilen OHAL ile birlikte “işkence ve kötü muamele görüntülerinin” dolaşıma sokulmasını da değerlendiren Bakkalcı, “Şimdi bu şiddeti doğrudan göstermek telaşındalar” dedi. Ortaköy saldırganı ile daha önce 15 Temmuz faillerinin benzer şekilde “şiddete uğramış” görüntülerinin de bu yüzden dolaşıma sokulduğunu dile getiren Bakkalcı, bunun da bir rastlantı olmadığını dile getirerek, “Bu şiddeti yeniden üretim konusunda bilerek veya bilmeyerek yapılan hamleler bunlar. Gördüğümüz bu şiddet üçüncü kesime hitap ediyor. Üçüncü kesim olan toplum aslında saf tanık değil, olayın doğrudan müdahilidir. Şiddet eylemini yapan ile buna maruz kalan o iki bireyin dışındakiler de bu sürecin aktif öznesidirler” diye konuştu.
Yaşanan şiddetten hükümetin sorumlu olduğunu söyleyen Bakkalcı, toplumun iktidara “şiddet araçlarını” teslim ederken bunu kanunlarla sınırlandırdığını ancak buna uyulmadığını söyledi.
ÇATIŞMASIZLIK SÜRECİNDE ŞİDDET AZALDI
Çözüm sürecinin yaşandığı 2012 ile 2015 tarihleri arasındaki dönemlerde şiddetin, ölüm ve çatışmaların ciddi biçimde azaldığını hatırlatan Bakkalcı, bu verilerin 20 Temmuz 2015 tarihinden itibaren başlatılan çatışma süreciyle yeniden tırmanışa geçtiğini belirterek, şunları dile getirdi:
“Bu nasıl oluyor? Birbirimize soralım, demek ki bu toplum bazı koşullar oluşabilse çatışma sönümlenebiliyor, bazı koşullar olabilse çatışma artıyor. Ayrıca bu dönemlerde Türkiye demokratik hayatı açısından en sorunlu dönemi yaşamıştır. O çatışmasızlık ortamı varken, Türkiye’de hukukun üstünlüğü çerçevesinde, demokrasi ve insan hakları konusundaki yasal düzenlemeler olağanüstü kötüleşmiştir. Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu, HSYK’deki değişimler, internet kanunundaki defalarca değişiklik gibi birçok değişiklik bu dönemde yaşanmıştır. Bu dönemde meşhur o İç Güvenlik Paketi dediğimiz paket çıkmıştır. Buna rağmen çatışmalar bu denli yoğun değildi.”
ADALET DUYGUSU YOKSA ŞİDDET ORTAYA ÇIKAR
Bakkalcı, ardından ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının 12 Eylül darbe sürecindeki uygulamaları aştığını belirterek, “Bir askeri darbenin hayal edebileceği sokağa çıkma yasağı bile 24 saatti” hatırlatmasında bulundu. Darbe süreciyle mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizen Bakkalcı, “Ama bir daha darbe olmasın adı altında eğer bunun yeniden üretimi konusunda işler yaparsan, işte şiddet gündelik hayatın her alanına sirayet ediyor. Çünkü adalet duygusu olmadığı zaman şiddet eylemi ortaya çıkıyor” şeklinde konuştu.
HAYATIMI TEHDİT EDEN ANAYASAYA ‘HAYIR’ DİYORUM
Son olarak Anayasa değişikliği teklifine de işaret eden Bakkalcı, şunları söyledi: “Yeni anayasa teklifi insanların huzuru açısından bir teklif falan değildir. Bu anayasa örneğin Metin Bakkalcı’nın gündelik hayatına huzur getireceğine aksine tehditler oluşturuyor. Bu ülkedeki 78 milyon insan için de bu geçerlidir. Benim hayatımı tehdit eden bir anayasaya ‘Hayır’ diyorum. Çünkü birileri bana rağmen benim hayatımla ilgili istediğini yapabilecek.”
Selami Aslan – dihaber