MENÜ
ANA SAYFA
x

Şiddet Şiddeti Doğurur

08.08.2015

Suruç Katliamı ve ardından yaşanan süreçte toplumsal gerilim tırmanırken bu çatışmalı ortamın günlük yaşama yansımalarını Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Yönetim Kurulu Üyesi, Psikiyatr Sezai Berber’le konuştuk. Yaşananların gündelik yaşamı etkilemesinin yanı sıra uzun dönemde de sorunlara yol açabileceğini belirten Berber, “Şiddet şiddeti getirir. Şiddet varsa kimin başlattığı düşünülmez. Önemli olan, şiddete başvurmadan,barışçıl, karşısındakini anlayan bir tutum içerisinde olmak” dedi.

Bir psikiyatr gözüyle; son günlerde yaşananları toplum ve bireyi sizce nasıl etkiliyor?

Türkiye tarihini, “travmalar tarihi” olarak özetleyebiliriz. Bir acı geçmeden diğer acılar yaşanabiliyor. Yüzyılın travması, acısı diyebileceğimiz konular, bir hafta sonra başka bir acı nedeniyle unutulabiliyor. Biz 12 Eylül’ün ya da 90’ların travmasını yaşayanların, onların çocuklarının, torunlarının tedavisiyle uğraşırken acılarını iyileştirmeye, günlük hayata katılmalarını sağlamaya çalışırken, son dönemdeki çatışmalar nedeniyle doğrudan travma yaşayan insanlar ön plana çıktı.

Toplumsal tedirginliği abartılı buluyor musunuz?

Abartılı değil. Çünkü yaşanmışlıklar var. Bu nedenle insanlarda; çekingenlik, gerginlik ve belirsizliğin getirdiği duygular hâkim. İnsanlar, toplu yerlerde bulunmaktan tedirgin; aileler kaygı duyarak çocuklarına “metroya binme, basın açıklamalarına gitme, toplu yerlerde bulunma” diye uyarılarda bulunuyor

ESKİ DEFTERLER AÇILIYOR

Bu korku ve kaygılar insanların gündelik yaşamlarını nasıl etkiliyor?

Son dönemlerde insanlar yatışmıştı. Fakat şimdi eski defterler açılıp korku yaratılmaya çalışılıyor. İnsanlar etkileniyor; toplu yerlerden uzaklaşmak, kalabalık içerisinde bulunmamak, basit demokratik taleplerini ifade edeceği gruplara girmemek, farklı etkinliklerde bulunmamak gibi herkesi farklı oranda etkileyebiliyor. Ateşin düştüğü yere yakın olanlarda ise öfke ve kızgınlığın daha fazla olduğu görülebiliyor.

Yaşananların yarına, geleceğe bakışa etkilerine ilişkin ne söylenebilir?

Belirsizlik, yarınını görememek, ne olacağını bilememek, uzun vadeli bir plan yapamamak, elindekini korumaya çalışmak, daha çok içe kapanmak… Bütün bunlardan söz edilebilir. Ama ben o kadar umutsuz değilim. Gezi, bize bunun böyle olmadığını gösterdi. İnsanlardaki dayanışma ve paylaşım duygusu ortaya çıktı. 12 Eylül sonrasındaki kuşağın bencilleştiği söyleniyordu. Ama Gezi olaylarının arkasından birlikte olmanın, paylaşımcı olmanın gerektiğini, tek başına bir şeyler yapmanın daha zor olduğu göstermiş oldu.

Siyasetçilerin söyleminin bu toplumsal gerilime etkisine ilişkin neler söylenebilir?

Bütün siyasetçileri aynı kefeye koymamak lazım. Ayrıştırıcı savaş dilini kullananlar, provoke edenler var. Diğer yandan barış yolunda çaba sarf edenler de var. Geçmişe göre düşündüğümüzde -şimdilik diyorum- çünkü yarın kimin sağduyusunu kaybedip kaybetmeyeceğini bilemediğimiz için en azından şimdilik sağduyulu bir kesim var.

Toplumda yaşanan gerilimler bireylerin öfke ve şiddete yönelimini artırır mı?

Bunun istatistiği yok. Ama şiddet şiddeti getirir. Bir ortamda şiddet başladığı zaman kimin başlattığı düşünülmez. Yakınını olağanüstü bir olayda kaybetmiş bir insanın tutumuyla, dostluk yapmış insanların tutumu aynı olmayacaktır. Önemli olan, şiddet olmadan, barışçıl, karşısındakini anlayan bir tutum içerisinde olmak.

DAHA SONRA ETKİLER

Savaş ve gerginlik ortamı ne gibi psikolojik rahatsızlıklara sebep oluyor?

Travma sonucu herkeste bir hastalık geliştirmeyebilir; ama o an hastalık geliştirmese de yaşanan olayla ilgili birkaç ay ya da yıllar sonrasında rahatsızlık çıkabilir. Bazı insanlar bu olaylar nedeniyle dayanışma ruhunu gördüğünde, diğer insanlardan yardım alabildiğinde bir şeyler paylaşabildiğinde daha umutlu olabiliyor. Hatta eski bazı rahatsızlıkları bulunan insanlar da o dayanışma ruhunun iyileştirici etkisi de olduğunu da Gezi sürecinde gördük.

Bu ortamda bir kesim barıştan yana olup, savaş istemezken bunun tersini düşünen, ‘Vatanın canı sağ olsun’ diyen bir kesim de var.

Aslında bu şekilde düşünen insanlar geçmişte daha çoktu. Çeşitli propagandaların etkisiyle ya da resmi devlet sisteminin bunu ifade etmesiyle tabii ki medya ve çevrenin etkisiyle… Ama artık evladını kaybetmiş insanlar bile “Ben çocuğumu kaybettim. Başka çocuklar ölmesin” diyebiliyor. Bu, geçmişe göre şu an daha fazla ifade ediliyor ama ne kadar sürdürülür bilinmez. Çünkü ayrıştırma, ötekini tanımama devam ediyor. Tabii bir taraftan medyanın tutumundan da etkilenebiliyor insanlar.

http://www.birgun.net/haber-detay/siddet-siddeti-dogurur-86377.html