TBMM Adalet Komisyonunda görüşülerek TBMM Genel Kuruluna sevk edilen ve 6 kanunda değişiklik öngören 43 maddelik “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi”, başta Anayasa olmak üzere bağlı olduğumuz uluslararası insan hakları sözleşmelerine ve edinilmiş müktesep haklara aykırıdır.
Teklifin amacı ve ismi ile hiç ilgisi olmadığı halde, Yardım Toplama ve Dernekler Kanunlarında yapılan değişiklikler ile mevcut dernek ve vakıfların yardım toplama faaliyetleri ve örgütlenme özgürlüğü ciddi şekilde kısıtlanmakta ve İçişleri Bakanlığının dernekler üzerindeki siyasi vesayetini sağlayacak yeni düzenlemeler içermektedir.
Teklifin aynen yasalaşması durumunda, başta insan hakları dernekleri olmak üzere, kadın hakları, mülteci hakları, çocuk-gençlik hakları ve LGBTİ+ hakları alanında faaliyet gösteren dernek ve vakıflar, çeşitli hukuk dernekleri, sosyal mücadele yürüten dernekler ile sosyal yardım için fon kaynakları kullanan dernekleri, hemşeri dernekleri, spor kulüpleri, farklı inanç gruplarının dernek ve vakıflarının tümü tek imza ile kapatılma riskiyle karşılaşacak, bu konuda açılacak idari davalar yıllarca süreceği için pratikte “hızlı kapatma” prosedürü yaratılmış olacaktır.
Aşağıda imzası bulunan sivil toplum örgütleri olarak ekte kapsamlı olarak temel itiraz sebeplerini belirttiğimiz tekliften dernekler, vakıflar ve yardım toplama ile ilgili maddelerin geri çekilmesini, sosyal tarafların görüşleri alınmadan bu tarz tekliflerin yapılmamasını talep ediyoruz.
Bir sivil toplum örgütü temsilcisiyseniz kurumunuz adına imza vermek için ve imza veren sivil toplum örgütlerini görmek için: https://siviltoplumsusturulamaz.org/
Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi’ne Dair Değerlendirme:
Teklifin Genel Gerekçesi:
Teklifin genel gerekçesi, Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından 2019 yılında hazırlanan rapor ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararları göz önünde bulundurularak; terörizm finansmanı ve aklama suçları ile mücadelede uluslararası standardı yakalamak olarak belirtilmiştir.
Oysa, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları uluslararası hukuk bakımından bağlayıcı olmakla birlikte, bu kararlar tarafından taraf devletlere yükümlülük olarak yüklenmemiş önlemlerin yasa ile düzenlenmesinin uluslararası hukukun gereği olduğu ileri sürülemeyecektir. Güvenlik Konseyi kararının zorunlu sonucu olmayan düzenlemelerin diğer yasalar gibi Anayasaya ve uluslararası insan hakları sözleşmelerine aykırı olmamaları gerekir. Nitekim dayanak Güvenlik Konseyi kararı da alınacak önlemlerin uluslararası insan hakları hukukuna aykırı olmaması gerektiğini açıkça belirtmektedir. Bu Teklifte yer alan düzenlemelerin, BM Güvenlik Konseyi kararının gereği olmaması bir yana, aksine Anayasaya ve İnsan hakları sözleşmelerine aykırı olduğu açıktır.
Genel gerekçe ile teklif edilen maddeler incelendiğinde ise, son iki maddenin yürürlük ve yürütme olduğu ve amaca yönelik yalnızca altı maddenin düzenlendiği, geriye kalan 35 maddenin de temel gerekçe ile doğrudan ilgisi olmadığı da görülecektir. Yasa teklifinin diğer yasalarla ilişkisi ve ülkenin içinde bulunduğu hukuk devleti sorunları ile birlikte düşünülmesi zorunluluğu vardır.
İnsan hak ve özgürlüklerinin korunması için standart belirleme ve uygulama süreçlerinin ilgili yasa ve politikalardan etkilenenlerin katılımının sağlanması ve istişare sürecinin şeffaf bir şekilde yürütülmesi gerekir.
Türkiye’de yaklaşık 120 bin civarında dernek bulunmaktadır. Bu sayı en az 1,5 milyon yetişkin insanı ve bu insanların aileleri ile birlikte en az 10 milyon insanı dolaylı ve dolaysız ilgilendirmektedir. Kısacası Türkiye’deki sivil toplumun tamamını ilgilendiren böylesi önemli bir konuda sivil toplumun dışlanarak ve hiçbir sosyal tarafın görüşü alınmadan hazırlanan bu kanun teklifi Adalet Komisyonunda hızla gündeme alınarak 19 Aralık 2020 tarihinde Adalet Komisyonu’nda görüşülmüş ve teklif edilen hiçbir değişiklik önerisi dikkate alınmayarak TBMM Genel Kuruluna sevk edilerek, Covid-19 salgını koşullarında yaşadığımız şu günlerde sosyal taraflar devre dışı bırakılmış, örgütlenme özgürlüğü üzerinde oldukça büyük bir sınırlama getirecek düzenleme oldubittiye getirilmiştir.
Teklifte Yapılan Düzenlemelere İlişkin Görüşlerimiz:
1. Teklifte, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun kapsamında yer alan suçlar ile Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) yer alan uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçlarından soruşturma açılmışsa İçişleri Bakanının bu yöneticileri görevden uzaklaştırma veya dernek faaliyetini durdurma yetkisi düzenlenmektedir.
Soruşturma, bir şüphenin varlığı halinde savcılık makamınca yürütülen bir işlemdir. Kesin bir hüküm değildir. Dernek yöneticilerinin mahkeme kararı olmadan suçluymuş gibi işlem görmeleri masumiyet karinesine ve Anayasaya aykırıdır.
Teklif, 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanununa da yeni sınırlandırma ve cezalandırma kriterleri getirmektedir. Kaldı ki, ilgili 1999 tarihli Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Uluslararası Sözleşmede yer almayan, örgütlenme özgürlüğünü sınırlayan hatta kaldıran düzenlemeler getirilerek Sözleşmenin tamamen dışına çıkılmaktadır.
İlk bakışta sorunsuz ve BM Güvenlik Konseyi kapsamında gibi görülen bu Teklif, çok ciddi insan hakları ihlallerine yol açma potansiyelini taşımaktadır. Bu kapsam uluslararası antlaşmalar yanında 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında terör suçu olarak kabul edilen fiilleri de kapsamaktadır. Maddenin yasalaşması durumunda TMK uyarınca hakkında soruşturma açılan bir kişi nedeniyle bir derneğin yönetimine el konulması söz konusu olabilecektir.
Özellikle insan hakları alanında faaliyet gösteren derneklerin yöneticilerinin büyük bir bölümü hakkında asılsız birtakım suçlamalarla davalar açıldığı, sadece örgüt üyeliği suçundan yılda 300.000’den fazla kişinin soruşturulduğu düşünüldüğünde; binlerce sivil toplum aktivistinin gazetecinin, siyasetçinin, meslek örgütü mensubunun TMK kapsamında soruşturulduğu dikkate alındığında bu kanunun neredeyse tüm muhalif dernekleri hedef alacağına şüphe bulunmamaktadır.
Keza bu geniş uygulama alanının Türkiye’de terör suçlarının belirsizliği ve keyfiliği sorunundan bağımsız düşünülmesi mümkün değildir. 3713 Sayılı TMK’nın terör tanımı muğlak ve uluslararası ölçütlerle uyumsuzdur. Bu yasanın 7. Maddesinin 2. Fıkrasında düzenlenen propaganda suçu AİHM kararları sonrasında tam 6 kez değişikliğe uğramıştır. Halen AİHM ve AYM önünde yüzlerce başvuru bu kuralın haksız uygulaması hakkındadır. Aynı şekilde AİHM yakın tarihli kararlarında TCK’nin 220/6 ve 7. fıkralarda yer alan örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte yardım ve örgüt adına suç işleme suçlarının Sözleşmenin öngördüğü yasallık ölçütlerine aykırı olduğuna karar vermiştir. Şimdi bu belirsiz suçlar nedeniyle hakkında soruşturma açılan yöneticiler nedeniyle bir derneğin yönetimine el koyulmasının yolu açılmış olacak ki, bu sonucun BM Güvenlik Konseyi kararının gereği olduğunu söylemek imkansızdır.
Yine teklifte öngörülen yargı denetimi de bu sakıncaları gidermekten uzaktır. İçişleri Bakanı bir kişi hakkında soruşturma açıldığı gerekçesiyle bir derneğin faaliyetlerini durduracak, bu kararı inceleyen hâkim de bu ara kararı esasa girmeksizin inceleyecektir. Bir başka deyişle, hâkim uygulamada sadece İçişleri Bakanının kararının gerçekten bir adli soruşturmaya dayanıp dayanmadığına karar verecektir. Böylece belki de yıllarca sürecek bir soruşturma nedeniyle, derneğin faaliyet göstermesi mümkün olmayacaktır. Bu düzenleme yasalaşırsa dernek yöneticilerinin seçme ve seçilme yoluyla güvencede olan örgütlenme özgürlükleri de İçişleri Bakanlığı’nın siyasi vesayeti altına alınmış olacaktır.
2. Teklif, Anayasanın 13. Maddesinde temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunulamaz hükmüne rağmen daha önceden terör suçları veya kanunda belirtilen suçlardan mahkûm olmaları ve cezalarının infazından sonra bile dernek üyelerinin dernek yönetici olamayacaklarına dair sürekli bir hak mahrumiyeti getirmektedir. Bu düzenleme yasalaşırsa TMK 3. Maddede sayılan suçlardan ve özellikle ifade özgürlüğü kapsamında ele alınması gereken suçlamalar nedeni ile hüküm giyip infazı tamamlanan kişilerin bundan böyle dernek yöneticisi olamayacakları düzenlenerek, bu kişilerin sosyal yaşamda damgalanmaları gerçekleşecektir.
3. Teklifle, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun’unda belirtilen fon sağlanması veya toplanması yasak fiillerin ortaya çıkması halinde, fiili gerçekleştiren dernek veya vakıfların mal varlığının dondurulmasına Cumhurbaşkanı karar verebilecektir. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile bu karar Resmî Gazetede yayınlanır yayınlanmaz gecikmeksizin uygulanacaktır. Hiçbir yargısal denetime tabi olmaksızın dernek faaliyetinin engellenebilmesi, örgütlenme özgürlüğü ile mülkiyet hakları bakımından anayasal ve uluslararası sözleşmelerde düzenlenen güvencelerin yok edilmesi anlamına gelecektir.
4. Teklifle, Dernekler açısından İçişleri Bakanlığı, Maliye ve Hazine Bakanlığı’nın oluşturduğu komisyonca görevlendirilen denetçilerin yanı sıra İçişleri Bakanının gerekli gördüğünde denetim yetkisi verdiği kamu görevlilerinin de her an denetleme yapma yetkisi oluşturulmaktadır. Ancak, bu kişilerin niteliklerine dair bir kriter getirilmemiştir. Denetimin kapsamı da tamamen belirsizdir. Bir kamu görevlisi, bir insan hakları derneğinde neyi, ne amaçla kontrol edecek ve denetleyecektir? Hangi dosyalara, hangi içeriklere, ne ölçüde bakabilecektir? Halen bir şikâyet üzerine yapılan denetimler böylece süreklilik arz eden işlemler haline getirilmiş olacaktır. Mevcut uygulamalarda kimi zaman aylarca süren denetimler olduğu bilinmektedir.
5. Özel kanundaki düzenlemeler saklı kalmak kaydıyla, bir dernek hakkında İçişleri Bakanlığı yahut mülki idari amirlikleri tarafından başlatılan inceleme sırasında, inceleme altındaki derneğin ortak iş yaptığı başka bir dernek ya da kuruluş var ise bunlardan da bilgi ve belgeler istenebilecek. Dolayısıyla burada bir derneğe hibe vermiş veya ortak çalışma yürütmüş başka bir dernek, vakıf vb. kuruluş da denetim altına alınabilecektir. Bu dernekler arası iş birliği ve yardımlaşmayı kısıtlayıcı bir etkiye neden olacaktır.
6. Özel ve tüzel kişilerin yardım toplama usulleri 2860 sayılı Yardım Kanununda düzenlenmiştir. Bu kanun uyarınca yardım toplayacak kişi/kurumlar bir dilekçe ile hangi konuda hangi il/ilçe sınırları içinde ne kadar süre ile yardım toplayacaklarına ilişkin bildirimi ilgili makama yapmakla yükümlüdürler.
Derneklerin internet üzerinden yardım kampanyası açması mevcut izin sistemine dahil edilmekte; izinsiz yapılan yardım kampanyalarının internet ortamında sürdürüldüğü belirlendiği anda İçişleri Bakanlığına kampanyayı yürüten kuruma mail yolu ile ulaşarak 24 saat içerisinde kampanya çalışmasını sonlandırması, kampanya sağlayıcısına ulaşamadığı takdirde sulh ceza hakimliği kanalıyla erişim engelleme kararı talep etmesi yetkisi tanınmaktadır. Dolayısıyla yasağın kapsamı genişletilerek, dernek ve vakıfların mali destek kaynaklarına müdahale edilmesi kolaylaştırılmaktadır. Bütün faaliyeti yardım toplamak ve yardım etmek üzere vücut bulan dernek ve vakıfların çalışmaları tümüyle denetim altına alınmış olacaktır.
Keza izinsiz yardım toplayanlar ve bunlara yer sağlayanlar hakkında yüksek idari para cezaları düzenlenmiş; izinsiz toplanan yardımlara ilişkin idari para cezasının yanı sıra yardımlara el konulması, el konulan yardımlara ilişkin yaptırım yetkisi vali ve vali yardımcılarına bırakılmaktadır. İzinsiz yardım durumunda toplanan yardım miktarından bağımsız olarak 200.000TL’ye kadar para cezası verilmesi, uygulamada çoğu derneğin kapatılmasına yol açacaktır.