14 Temmuz 2016 – ÖZGÜR GÜNDEM
İSTANBUL – Saray/AKP’nin devreye koyduğu savaş konsepti, insanların yaşam haklarını, kentleri ve doğayı hedef aldı. Hiçbir sınır ve hukuk kuralının devlet tarafından tanınmadığı savaş süreci boyunca, yakılıp yıkılan kentler ve doğa kadar insan bedeni de savaş alanı haline getirilmek istendi. Yaşamını yitirenlerin cenazesine tahammül edemeyen AKP hükümeti, DNA sonuçlarını bile beklemeden cenazeleri kaçırarak kimsesizler mezarlığına defnetti. Vücut bütünlüğü olmayan, yakılan ve işkence edilen cenazeler, teşhis edilmeden defnedildi. Çoğu ATK’de ise ailelere sürekli yanlış cenaze verildi. 2015 yazından beri süren son savaş sürecindeki devletin cenazeler üzerindeki politikasını Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Sekreteri Metin Bakkalcı değerlendirdi.
Tartışma hukukun ötesinde
Cenazelerin korsanvari defnedilmesi ile ilgili herhangi bir hukuki çerçeveye hürmet edilmediğini söyleyen Bakkalcı, konunun hukuk tartışmasının ötesinde bir tartışma olduğunu ifade etti. Bakkalcı, ATK yönetmeliği ve mezarlıklar kanunundaki değişikliklerle korsanvari definin kolaylaştırılmasını, “Neden değişiklik yapılma ihtiyacı hissedilir? Hangi duyguyla bu yönetmelik bu kadar böyle oynanma ihtiyacı duyulur burada, zaten problem orda ortaya çıkıyor” şeklinde ifade etti.
Defin bir haktır
Cenazesi günlerce sokakta ailesinin gözü önünde bekletilen Taybet İnan örneğini anımsatan Bakkalcı, defin hakkının silahlı ya da silahsız ayrımı yapmadan tüm insanlar için bir hak olduğuna işaret etti. Bakkalcı, “Kayıp esas olarak toplumsal olarak kayıptır. Güvenlik görevlisi de olsa sivil de olsa militan da olsa kayıptır. Kayıp meselesi de yas sürecini gerektirir. Bu yas süreci sağlıklı tamamlanamazsa geçmişin geçmişte kalamaması, geleceğin önümüze gelememesi gibi sonuçlara yol açar” dedi.
İnsani değerler hedef
Defin işleminin aslında yakınlarının kayıpla vedalaşma süreci olduğuna işaret eden Bakkalcı, “Bu değerlerle oynamaya başladığınız zaman değerleri ne kadar tahrip ettiğinizi görürsünüz” diye konuştu.
Hukuksuzluğun formülasyonu
Mezarlıklar Yönetmeliği ile yapılan değişikliği değerlendiren Bakkalcı, o değişiklikle devletin cenazenin ailenin haberi olmadan 24 saat içinde defnedilmesine imkan tanındığını aktardı. Bakkalcı, “Bu değişiklikler bir takım insanların, bir takım masalarda bu işi nasıl örtebiliriz telaşının formülasyonudur. Hukuki zeminde tartışılacak bir konu değildir” dedi.
20 yıl geçse de
Bakkalcı 1990’larda ve daha öncesin benzer uygulamalar nedeni ile ortaya çıkan toplu mezarları anımsatarak, “Usülüne uygun defin yapmadığınız zaman o topraklar fışkırır. 20 yıl geçse de fışkırır. Nasıl bu günlerde 1990’lardaki cenazeler fışkırıyorsa. Yüz yıl geçse de fışkırır” diye ifade etti.
‘Onarım nesiller sürecek’
20 Temmuz Suruç Katliamı’nın ardından başlayan çatışma ortamını değerlendiren Bakkalcı, “Canlılar tahrip oldu. Daha önemlisi değerler önemli ölçüde tahrip oldu. Derhal bu çatışma ortamının sonlanması öncelikli olandır” dedi. Bakkalcı, yaşananların bir kısmının telafisinin mümkün olmadığını aktararak, “Nesiller sürecek onarım süreci, hiç kuşkusuz hakikatin ortaya çıkması ile olacak” dedi.
İnsanlık suçuna DHA ortak oldu
Cenazeler kaçırılarak defnedilmeye devam ederken, bir yandan da defnedilen cenazeler için “kimsesiz” gerekçesi ile korsan definlere gerekçe üretiliyor. Son olarak Silopiya’da (Silopi) tespitleri yapılmadan defnedilen 56 cenaze için DHA’nın ‘kimsenin sahip çıkmadığı 56 cenaze’ haberine yanıt veren MEYA DER Amed Şubesi Eşbaşkanı Ayşe Dicle, “DNA sonuçları beklenmeden cenazeleri kaçırdılar” dedi. Dicle, Amed’de bir cenazenin teşhis edilmesine rağmen ailesinden kaçırılarak kimsesizler mezarlığına defnedildiğini belirterek, “AKP yaptığı katliamları medya yoluyla kapatmaya çalışıyor” diye konuştu.