13.09.2015
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilcisi Av. Barış Yavuz ile son süreci değerlendirdik.
Yavuz, Kürt-Türk çatışmasının yaratılmak istendiğini belirterek, “Yapılmak istenen keskin bir şekilde toplumları ayırıma götürmek. Nereye varılacak? Eskiden bir şeyler düşünebilirdin. Bu mu olacak acaba? Şu an doğrusunu söylemem gerekirse nereye varılmak istendiğini kestiremiyorsunuz” şeklinde konuştu.
Barış Yavuz’un röportajının satır başları;
Nereye gidiliyor. 90’lı yılların ötesinde gelişmeler yaşanıyor. Siz THİV olarak bu konuda neler söyleyeceksiniz? Yine ağır travmalar baş gösterdi.
“90’LI YILLARDAN FARKLI BİR BOYUTTA GİDİYORUZ”
Yani 90’lı yıllara dönme denen bir kavram tartışması vardır. Ama son zamanlarda yaşananlar bize gösterdi ki, biz 90’lara değil, çok daha ötesine çok daha farklı boyutuna gidiyoruz. Ve Bu bölgede kim düğmeye bastı, nasıl harekete geçildiyse. Şimdi çok ciddi bir şekilde halkları birbirine düşüren bir süreç var. Birbirlerinden nefret eden bir toplum sanki yaratılmaya çalışılıyor. En tehlikeli olanda bu. Yani bugün insan sırf esmerdir diye öldürülmek isteniyor. Siz insanların içerisinde bir öldürmek dürtüsü harekete geçirilmiş. Güvenlik güçleri nasıl olsa Kürttür deyip direk öldürüyor. Hiç umursamadan hem de…Asıl tehlikeli olan ise arkasındaki belli bir gücü veya inançtır. Dün arkadaşlarımız Cizre’deydi. Cizre’de ne oluyor? Ne bitiyor? Bunu tespit etmek için gözlem ve gerekli uyarılarda bulunmak için, yani sonuçta halk sağlığı, beslenme açısından Cizre’ye girmek istediler. Ancak, arkadaşlarımıza izin verilmedi. Bunun gerekçesi sorulduğunda ise, ‘ben içeriye girmenize’ izin vermiyorum. Ben de buyum. Gidip beni nereye şikayet edersen et’ diyen bir anlayış söz konusu. Buda şunu gösteriyor; arkalarında ciddi bir irade var ki, bu irade güvenlik güçlerini kolluyor ve koruyor ki bu kadar rahat birşekilde hareket edebiliyorlar. İnsan öldürürse sorgulanmayacağını dahi biliyor.
“YENİ SİVASLAR, MADIMAKLAR YAŞANABİLİR”
Toplumsal anlamda da bugün medya HDP’nin binaları alt üst edilirken, Televizyonlarda tepki eylemi diyorlar. Siz gidip binaları yakarsanız, polis de engellemezse valla biz Sivas’ı, Madımak’ı nasıl yaşadıysak bu hemen yaşanabilir. Bu ülke aradan geçen 20 yıl sonra bile zerreyi miskal kadar bir ders çıkarmamış demektir. Bunun sonu nereye gidiyor. Öğle ve akşam saatlerinde olsaydı içerdeki insanlara ne olacaktı? İşte içerdeki insanları umursamayan bir toplum haline geldik”
“KÜRT-TÜRK ÇATIŞMASI YAPILMAK İSTENİYOR”
Sanki bir Kürt-Türk çatışması yapılmak isteniyor. Buna katılıyor musunuz?
Yapılmak istenen bu. Yapılmak istenen keskin bir şekilde toplumları ayırıma götürmek. Nereye varılacak? Eskiden bir şeyler düşünebilirdin. Bumu olacak acaba. Şuan doğrusunu söylemem gerekirse nereye varılmak istendiğini kestiremiyorsunuz. Yakında seçim var. Herkes güvenlikten dem vuruyor. Ne olacak seçimler ertelenecek. Yok öyle bir yasa, anayasa. Kim söylüyor, neyi tartışıyorsun? Bilip bilmeden konuşmak, insanların algısını, dünyasını değiştirmek doğru değil. Herkes taraf olmuş. Taraf olmayanlar bertaraf olacak. O mantık olmuş. Böyle değildi. Bizim tarafımız her daim insan haklarındandır, yaşam hakkındandır, işkence yasağındandır. Bizim Demokrasiden yana bir taraf olmamız gerekiyor. Demokrasinin kabul etmediği unsurlarının hepsini uyguluyoruz.
MEDYAYA YAPILAN BASKIN
Yine medyaya yapılan baskın. Bir partinin bir milletvekilinin önderliğinde gazetenin kabul et ya da etme, Türk bayraklarıyla saldırıyorsun. Nereye gidiyoruz. Hangi algıyla bunu yapıyoruz. İnsan şaşırıyor kalıyor. Ve bizim gibi insan hakları savunucuları artık yüreğimiz şişiyor. Yani bile bile insanların bunu görmemesi yazık.
BİZLER İKİ KERE TRAVMA YAŞIYORUZ
Peki insan hakları savunucuları da bu şiddet sarmalında travma yaşıyor diyebilir miyiz?
İstemez yaşıyoruz. Travmayla barışığız. Bu travmaya uğrayan insanlara destek, yardımcı olmaya ve bu insanların uğradığı şiddeti ortadan kaldırmaya yönelik faaliyet yürütüyoruz. Şiddete uğrayanların tedavi ve rehabilitasyon süreçleriyle ilgileniyoruz. Ve ister istemez bizde, hem toplumda yaşamanın sonucu olarak zaten travma yaşıyoruz. Birde ikinci kişilere yardımcı olmanın ikincil travmasıyla ister istemez bizlerde karşılaşıyoruz.
DİYARBAKIR EN KEYİFSİZ GÜNLERİ YAŞIYOR
Siz İnsan Hakları savunucuları travmayla karşılaşıyorsanız, toplumun ruh hali nasıl?
Özellikle bu son barış süreci bir rehavet yaşattı. Normalleşme süreci insanı mutlu etti. Yeniden o stresin içerisine girdiğiniz zaman İnsanlarda sıkılma, post travmatik stres bozukluğu, keyifsizlik ve huzursuzluk baş gösterdi. Diyarbakır’ı ben en keyfisiz gördüğüm zamanlardır. Ben 30 yıldır Diyarbakır’da yaşıyorum. En keyifsiz olduğu zamanı yaşıyoruz. Bunu siz kentin sokaklarında, her yerde hissediyorsunuz. İnsanların yüzünde hissediyorsunuz. İnsanlar gülemiyor. Aslında gülmek iyidir. Gerçekten insanlar doyuncaya kadar kahkaha atmak istiyor. Ama bu travmalar, yaşanan acılar insanlara gülmeyi unutturuyor. Biz belki savaş bitse bile, yıllar yılı gülmeyi yaşamayacağız. Biz aslında çocuklarımızın gülmesi için mücadele edeceğiz.
“TÜRKİYE BİR SURİYE VEYA IRAK OLAMAZ, OLAMAZ”
Peki, Türkiye nereye gidiyor? Ne olacak?
Türkiye nereye gidiyor? Ben hiçbir zaman Türkiye’nin Irak veya Suriye gibi olmayacağını, olamayacağını düşünüyorum. Ama hani o Arap baharı döneminde birçok tartışmaların yaşandığı etnik ya da dini ayrımlar nedeniyle çatışmaların yaşandığı ama 7 Haziran seçimleri sonrası özellikle de Suruç katliamı sonrası nereye gidiyoruz? Acaba mı? Diye sormuyor değil insan. Acaba Türkiye’de bir Suriye, bir Irak gibi olur mu? Olmaz mı? Halen olmayacağına dair bir inanç içerisindeyim. Ama artık kesin ve net bir şekilde Türkiye o hale gelmez diyemiyorsun, diyemiyoruz. 1 Kasım seçimleri ne getirecek ne götürecek? Seçimler nasıl geçecek. Sonuçta seçimler yapılacak. Hayatımda gördüğüm en güzel seçim 7 Haziran’dı. Bana göre en demokratik seçimdi. Türkiye için inanılmaz bir fırsattı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki milletvekili dağılımı açısından yani Türkiye Cumhuriyetinde ilk kez bir Meclis, halkın yüzde 96’sına yakınını temsil eden, herkesin tüm halkların istediği bir meclis tablosu oldu. Anayasayı yapacak bir Meclis vardı. Türkiye’nin kurucu meclisi dediğimiz bir meclisti bu meclis. Umarım 1 Kasım’da yine aynı tablo olur. Ve bu meclis artık halkın bize ‘bunu emrediyor’ duygusunu hissederler ve gereğini yaparlar ve biz de hayata daha güzel bir şekilde bakabilelim”