MENÜ
ANA SAYFA
x

Hüsnü Öndül yazdı: “OHAL’in de Ötesindeki Durum”

16.11.2017

Hüsnü Öndül’ün 16 Kasım 2017 tarihli Evrensel Gazetesi’nde yer alan köşe yazısı

OHAL ilan etmişti hükümet. Çünkü, darbe teşebbüsüne muhatap olmuştu ve böyle bir teşebbüste bulunanları ortaya çıkartmak istiyordu. Bu anlaşılabilir bir şeydi. Fakat darbe önlenmesine ve kısa bir süre sonra da teşebbüs edenler yakalanmasına karşın, 28 KHK ile darbe teşebbüsünü ortaya çıkarmak ve cezalandırmaktan ötelere uzanan bir yönelim içine girdi siyasi iktidar. Yeni bir rejim ihdas etti, ediyor. Anayasa Mahkemesi,YSK, HSYK ve YÖK, üniversiteler, siyasi iktidara paralel, tutum takındılar. OHAL bilançosuna dair bilgileri geçen haftaki “OHAL Bilançosunu Unutmamak” başlıklı yazımızda paylaşmıştık. OHAL’in ötesine taşan şeylerin başında sokağa çıkma yasakları ve güneydoğudaki çatışmalı ortam sonuçları var. Savaş sonuçları yani…

Bu konuda üç raporu dikkatinize sunmak isterim. İlki sokağa çıkma yasaklarıyla ilgilidir. TİHV, “16 Ağustos 2015 -1 Kasım 2016 tarihleri arasında ilan edilen sokağa çıkma yasakları” başlıklı bir rapor yayımladı. TİHV tespitlerine göre, belirtilen dönemde 11 il ve en az 47 ilçede,  en az 268 sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir.TİHV tespitlerine göre, Diyarbakır (145), Mardin (45), Hakkari (23), Şırnak (13), Bitlis (13), Muş (7), Bingöl (7), Tunceli (6), Batman (5), Elazığ (2), Siirt (2) kez sokağa çıkma yasağının ilan edildiği ve uygulandığı iller olmuştur. TİHV araştırmasına göre bu illerde yaşayan 1 milyon 809 bin kişi çok çeşitli hak ihlallerine maruz kalmışlardır (TİHV.org.tr). Sokağa çıkma yasaklarının başlıca gerekçesi hendek ve barikatlardı. Ortada hendek ve barikat kalmadı ama olanca hızıyla yasaklar sürüyor.

İkinci rapor, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiserliğinin şubat 2017 tarihli raporudur. Rapor, “Güneydoğu Türkiye’de İnsan Hakları Durumu Raporu” başlığını taşıyor ve temmuz 2015 tarihinden aralık 2016 tarihine kadarki dönemi kapsıyor. Rapor, “Güneydoğu Türkiye’de temmuz 2015’ten aralık 2016’ya kadar yaşanan, özellikle Türkiye Devleti tarafından gerçekleştirilen güvenlik operasyonlarına ilişkin temel insan hakları sorunlarının bir değerlendirmesini içermektedir.”Raporda, 1) Yaşam hakkı, 2) Konut ve mülkiyetin yıkım ve kamulaştırılması, 3) Sağlık hakkı, 4) Zorla kaybetmeler, 5) Ülke içinde yerinden edilen kişiler, 6) Fiziksel ve ruhsal bütünlük, 7) Özgürlük ve güvenlik hakkı, 8) Adalet, adil yargılanma ve mahkemelere erişim hakkı, 9) Düşünce ve ifade özgürlüğü, örgütlenme ve derneklere katılım hakları ve 10) İşçi hakları başlıkları altında inceleme ve değerlendirmeler yapılmakta ve nihayet “rapor”  “sonuç ve öneriler” başlıklı bölümle sona ermektedir(ihop.org.tr).

Üçüncü rapor,  İHD Diyarbakır Şubesince hazırlanan 2017 yılının ilk 9 ayına ilişkin raporu ve bilançosudur. Çatışmalarda, 111 güvenlik görevlisinin, 361 silahlı militanın ve 10 sivilin yaşamını yitirdiğini vurguluyor. Bu raporun Şubenin daha önce açıkladığı “Çatışmalı ortamlarda meydana gelen insan hakları ihlalleri (24 Temmuz 2015-24 Temmuz 2017) araştırma raporu bilançosu” ile birlikte okunmasını ve değerlendirilmesini öneririm (ihddiyarbakir.org.tr).

Raporlarda yer alan “çatışmalı ortam” nitelemesine dikkat çekmek isterim. Bizim yazımızın başlığında yer alan “OHAL’in Ötesindeki Durum” işte budur: ”Çatışmalı Ortam!”

Bu ortamın diğer adı, “düşük yoğunluklu çatışma,” “çatışma” ya da “savaş “diye nitelendirilen durumdur. Türkiye’nin güneydoğusundaki durum budur. O bölgenin kentlerinin, dağlarının, köylerinin, derelerinin- tepelerinin üzerinde savaş uçakları uçuyor, bombalıyor. Askerler, polisler, korucular, silahlı militanlar çatışma halindeler. Olgu bu.

Herhalde hepimiz, 15 Temmuz darbe teşebbüsü gecesini, Ankara, İstanbul şehirleri üzerinde alçaktan uçuş yapan ve bombalar atan F-16 uçaklarını hatırlarız. Her gün uçaklar kalkıyor ve Diyarbakır, Şırnak, Hakkari, Tunceli üzerinde uçuyor.…

OHAL’in ötesindeki durum budur. Savaş durumudur. Çatışma çözümü üzerine kafa yormak lazım.

Yukarıda İHD Diyarbakır Şubesinin bilançosunu bilginize sunmaya çalıştım. Her can değerlidir. Her insan ana kuzusudur. Bir değil, üç değil, son iki yılda tespit edilebilenlerden söz ediyor Şube.

Üç bine yakın insan, sıfatlarından bağımsız olarak insan, “çatışmalı ortam” kurbanıdır.

Dağları, ovaları, dereleri, kuşları, atları, katırları, kuzuları, yanan böcekleri, kuşları, sürüngenleri dahil ediniz lütfen. Geçmişle yüzleşmenin ve çatışma çözümlerinin elbette tarafıdır doğa.

Elbette!..

Derim ki, nereden başlayacaksak başlayalım.

Bu savaşı durduralım!