Türkiye’de arkeoloji olgu ve olayların bağlamıyla pek fazla ilgilenmeyip neredeyse sadece buluntu fetişizmiyle ilgili olsa da Batı’da arkeoloji uzunca bir süredir buluntuları bağlamları içinde ele alan bir yaklaşımı esas almaktadır.
Peki Bağlam Neden Önemlidir?
Arkeolojinin her nesneyi, mekânı ya da olguyu yerinde bırakarak incelemek gibi bir lüksü ne yazık ki yoktur. Düşünen arkeologlar buluntunun bulunduğu durum ve konumda olmasının hangi insan davranışının ya da eyleminin yol açmış olduğunu bulmak amacıyla, sorular sorar. Tekil; buluntuların değil, bulunanların kendi aralarındaki ilişkilerle, olay örüntüsündeki yerleriyle ilgilidir. Buluntunun bulunduğu andan itibaren gelişen olaylar zincirinde aktif yeri olan arkeologlar ise bağlamın anahtarını elinde tutan kişilerdir. Çünkü bir buluntunun bağlamını ne kadar iyi anlarsak o buluntuyu var eden insan, toplum, davranış, çevre, iklim, inanç ve diğer dinamikleri de derinlemesine anlamaya başlarız.
Yazıya Arkeoloji ile giriş yapmamın sebebi geçtiğimiz hafta Hrant Dink Barış ödülünü alan Dr. Şebnem Korur Fincancı. Pek fazla kişi bilmez ama Fincancı, Adli Tıp profesörü olmasının yanı sıra arkeoloji eğitimi de almış, sıra dışı bir kişidir.
Kendisinin arkeoloji eğitimi aldığı yıllardan bu yana pek fazla şey değiştiğini söylemek mümkün değil. Türkiyeli arkeologların büyük bir çoğunluğu halen bağlamdan bihaber. Gerçi bu hususta sadece arkeologları suçlamak doğru değil, hemen her alanda, düşünme biçimimizden hukuk sistemine kadar bağlamdan neredeyse söz etmek mümkün değil.
Tam da bu noktada Fincancı, genel eğilimden farklı olarak, olguların ortaya çıkış biçimine yaklaşılabileceğinin en önemli göstergelerinden biri. Apolitik, devletçi, pozitivist bir duruşun aksine, toplumsal meselelere olan duyarlı; Türkiye’nin karanlık yüzünü, elde ettiği kanıtlarla aydınlatmayı kendine sorumluluk bilen, vicdan sahibi bir bilim insanı. Sadece Türkiye değil, dünyanın farklı coğrafyalarındaki “kötü” insan davranışına, derin devletlere, savaş suçlarına ve işkencelere ilişkin çok sayıda kanıt ortaya koydu.
Manisalı Gençler, Baki Erdoğan, Süleyman Yeter ve Nice Mağdur
Hayatını işkence ile mücadeleye adayan ve Türkiye’ye bu konuda zorla yol katettiren Şebnem Korur Fincancı, önce Baki Erdoğan’ın işkencede öldüğünü tespit eden raporu düzenlendiği için devletin en tepesinden gelen üçlü kararnameyle görevinden el çektirilmeye çalışılmıştı. 1999 yılında işkence ile öldürülen sendikacı Süleyman Yeter’in katillerinin yargılanmasını sağlamanın karşılığını ise “Devlet Düşmanı” ilan edilerek gördü.
Uğur Mumcu cinayeti, zanlılarının gözaltı sürecinde muayenelerinin yeterli olmadığına ilişkin raporu yüzünden Aktüel dergisi tarafından “bir sağcı bir solcu” olmakla itham edildi. Bununla da kalmadı, çeşitli davalar sebebiyle MLKP’den Dev-Sol’a, Dev-Yol’dan PKK’ye bütün örgütlerle ilişkilendirilmeye çalışıldı. Bunlara rağmen, Dr. Fincancı, Birleşmiş Milletlerce işkencenin saptanmasında uluslararası standart, kılavuz olarak kabul edilen İstanbul Protokolü belgesinin oluşturucularından birisi olarak işkenceye karşı eğitmenler vermeyi sürdürerek insan hakları ve işkenceye karşı savaşla ilişkisini kimsenin kesemeyeceğini gösterdi.
“Manisalı Gençler” davasında 39 doktor tarafından verilmiş 197 ayrı raporun aksine verdiği raporla işkence yapıldığını kanıtlayan ve ülkesinde yine pek takdir bulamayan Fincancı, işkenceye karşı savaşı ve insan haklarına katkıları nedeniyle International Medical Peace Award ile ödüllendirilmeye layık bulundu. Tebdili kıyafetle gittiği Bahreyn’de de bir gencin polis işkencesi sonucu öldüğünü, ülkeden gizlice çıkardığı doku örnekleriyle kanıtlayan Fincancı, evrensel olarak insan hakları ihlallerinin karşısında mücadele etmeyi sürdürmekteydi. Meselesi; içeride kendisini itibarsızlaştırmaya çalıştıkları gibi devlete düşmanlık değil, bütün dünyada insanlık onurunu korumak adına işkenceyi engellemekti.
Arkeoloğun amacı kazarak hoşuna giden bir nesneyi ortaya çıkartmak değil, hoşuna gitsin gitmesin bir bağlam içinde geçmişi aydınlatmaktır. Bunun gibi, kendi kişisel tarihçesi Türkiye’nin en karanlık davalarını aydınlatmakla geçen Şebnem Korur Fincancı, ülke tarihinin karanlığını kazıyor ve kazdığı yerden çıkardıklarıyla yazılmış bir tarihi gerçekle aydınlatıyor, yüzleştiriyor. Bu anlamda katilleri cezalandırılıp da, adalet yerini bulmadıkça Türkiye’nin en kara lekelerinden biri olmaya devam edecek Hrant Dink cinayetindeDink’in adını taşıyan ödülün kendisine verilmesi hepimiz için bir umuttur.
Kaynak: Birgün, 20 Eylül 2014
Güneş Duru