8.9.2105
TİHV Genel Sekreteri Bakkalcı, son derece kritik kavşakta olduğumuzu, yarın toplum olarak tahayyül edemeyeceğimiz noktalara gelebileceğimizi söyledi ve ekledi: “Çatışmaların durması için tüm yurttaşlar bir adım atmalı.”
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Sekreteri Metin Bakkalcı’yla giderek şiddetlenen çatışma ortamını, bu şiddet sarmalından çıkış yollarını ve mevcut siyasi atmosferi konuştuk.
Her an yeni acıların yaşandığı bir ortamda yasama organının çalışmadığına dikkat çeken Bakkalcı, 1 Kasım’da yapılacak tekrar seçimleriyle ilgili olarak da “Bugün ateşkes ilan edilse bile, Cizre’de ölen sivillerin ya da bugün Iğdır’da ölen genç polislerin ailelerini nasıl onaracaksınız da 1 Kasım’da oy kullandırtıracaksınız?” dedi.
Bakkalcı, şimdi tam da komşumuza sarılma, birbirimize daha sıkı sarılma zamanı olduğunu belirtirken, çatışmaların sona ermesi için, herkesin öne bir adım atması gerektiğini ifade etti.
Bakkalcı’nın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
“Utanıyorum”
Ben bu ülkenin bir yurttaşı, insan hakları savunucusu olarak her şeyden önce bugün büyük bir utanç içerisindeyim.
Bu utanç duygusunun esas kaynağı, çatışma ortamının yeniden başlaması ve bu noktalara kadar gelmesidir. Bu, bizlerin sadece tanıklığında değil, doğrudan bizlerin de sorumluluğunda olan bir konudur.
“Nesne değil, sahici özneyiz”
Bu ülkede yaşayan insanlar olarak, bizler nesne değiliz. Biz sahici özneleriz.
Bizler özgürlük ve eşitlik temelinde barış ortamını sağlama becerisini hep birlikte gösteremedik.
“Biz onları şiddet sarmalı için yetkilendirmedik”
Hiç kuşkusuz bunun asli sorumluları, toplum adına yetkilendirdiğimiz, o devlet dediğimiz ortamı kullananlardır. Yani siyasi iktidardır.
Bizler, bu ülkenin yurttaşları olarak, onları bizlerin huzuru için yetkilendirdik. Biz onları her şeyi yok eden, insanları, canlıları, doğayı öldüren, bununla beraber değerleri öldüren bir şiddet sarmalı yaratmaları için yetkilendirmedik.
“Herkes elini tetikten çeksin”
Bugün yaşananlarda siyasi iktidarın sorumluluğu çok açıktır. Hiç kuşkusuz, bugün derhal bu çatışma ortamının sonlanması gerekiyor.
Onun için herkesin dillendirdiği gibi herkesin tetikten elini çekmesi gerekiyor. Şimdi tam da komşumuza sarılma zamanı, birbirimize daha sıkı sarılma zamanı.
“Ancak bunu söylemek yetmiyor…”
Bunu söyledikten sonra bu ülkede yaşayanlar, bugün, hemen, şimdi daha etkin olarak kendimizi demokratik ve sivil anlamda ortaya koyabileceğimiz yol ve yöntemleri bulmalıyız.
Bugüne kadar ki çabalarımızın ötesine geçmemiz gerekiyor. Bugüne kadar yapılanlar yetmedi ki, biz bunları yaşıyoruz.
“Cizre’de 4 gündür sokağa çıkma yasağı var”
Bugün özgürlük alanları o kadar kapalı ki… Türkiye 12 Eylül askeri darbesini yaşadı. Sokağa çıkma yasağı 12 Eylül sabah başladı, ertesi sabah sonlandı.
Ama bugün hepimizin tanıklığında dört günü aşkın süredir Cizre’de sokağa çıkma yasağı hala uygulanıyor ve hiçbirimiz Cizre’den haber alamıyoruz.
“PKK de sorumlu”
Özgürlük alanı sadece bugünün meselesi değil. Tabii ki özgürlük alanının daralması çatışma ortamından besleniyor ama 20 Temmuz öncesinde de, iki buçuk yıllık ateşkes döneminde de özgürlük ortamı olağanüstü daraltılmıştı.
İç güvenlik yasası, internet yasaları, MİT yasaları dahil olmak üzere pek çok kanun ve gündelik hayatta tüm kesimler için özgürlük alanı kısıtlanmıştı.
Biz göz göre göre bu ortama geldik. Tabii ki çatışmanın tarafları, tabii ki PKK de özgürlük alanlarının daralmasından sorumludur. Ancak bizim bu şiddet dili ve şiddeti kullananların yerine kendimizi koymamızın bir sınırı var.
Çatışma ortamında olanlar hiç kuşkusuz tahrip ediyor, öldürüyor, yok ediyor. Kim önce söyleyecekse söylesin, bu çatışma durumunu kim sonlandıracaksa sonlandırsın ve ateşkes olsun.
“Söz şiddetin alanını daraltır”
Biz son derece bölünmüş bir toplumuz. Şimdi bizim meselemiz ortak değerler üstünde bu bölünmüş toplumdan bir ortak geleceği kurabilmektir. Hem de hemen şimdi, yarına bırakmadan.
Çünkü mevcut ortamın bizi yarın tahayyül edemeyeceğimiz acılara götürme riski olağanüstü büyüktür.
Tabii ki şiddet sözü öteler, söze alan tanımaz. Ama tersi de doğru. Sözü genişlettiğiniz yerde şiddetin alanı daralır. Mesele bunu ortaya çıkartabilmek, bunu başarabilmektir.
“Kritik kavşaktayız”
Savaş öldürür, çatışma öldürür. Bunu kim isteyebilir? Bu şiddet sarmalı hepimizi bir yerden başka bir yere götürebilir. En tehlikelisi bu.
Gerek HDP’ye saldırılar, gerek Kürt olduğu için kimi vatandaşlara saldırılar, ya da bir takım karşılıklı gerilimler…
Aman ha, gelinen bu kritik kavşakta yarın tahayyül edemediğimiz, belki de kapı komşumuzu düşman olarak algılayabileceğimiz atmosfere girebiliriz.
“Yasama organı çalışmıyor”
1 Kasım’da seçim olacak diyorlar. Bu seçim nasıl yapılacak sorusundan önce, bugün ülkede olması gereken yasama organı çalışmıyor. Bugün ülkede bu yasama organından meşruiyetini alan bir hükümet yok.
Eğer bugün bunca acılar yaşanırken, her sabah, her an yeni acılarla karşılaştığımız bir dönemde bizim adımıza görev yapması gereken yasama organı şimdi görev yapmayacaksa ne zaman görev yapacak?
Bu yasama organından meşru olarak kuvvet almayan bir hükümet eğer bir meşru hükümet olarak çalışmayacaksa ne zaman çalışacak? Bu ülkedeki tüm yurttaşlar açısından bu büyük bir utanç kaynağıdır.
“O aileleri nasıl onaracaksınız?”
Bugün ateşkes ilan edilse bile, Cizre’de ölen sivillerin, Iğdır’da ölen genç polislerin ailelerini nasıl onaracaksınız da 1 Kasım’da oy kullandırtacaksınız?
Şimdi hemen bu çatışmanın sonlanması için herkes bir adım daha öne atmalı.
http://bianet.org/bianet/insan-haklari/167462-tam-da-komsumuza-sarilma-zamani