Şebnem Korur Fincancı’nın 31.10.2016 tarihli Evrensel Gazetesi’nde yer alan köşe yazısı…
Bir akşamüstü gelip, sabahın alacasında bırakıp gittiğim Paris’te yıllardır görmediğim dostların o sıcacık sarılmalarına, devasa toplantı salonunu dolduran sayısız insana, Viyana’da buluştuğum genç yaşlı meslektaşlarıma, hiç olmazsa birkaç ay kalıp biraz dinlenmemi öneren tüm o dostlara nasıl anlatsam bilemedim. Galatasaray Üniversitesi’nde yaptığımız açık derste salonu doldurup yerlerde oturarak beni dinleyen o güzelim insanlara, tahliye olduğumdan beri sokaklarda, vapurda, metroda boynuma sarılıp umut paylaşanlara, doğduğum, her gün değişen rengine, martılarına, kokusuna âşık olduğum şehrime, memleketime, seveni, kızanı, nefret edeni ile bütün insanlarına haksızlık olur, ama en çok kendime haksızlık olur diyemedim.
Bir benim gitmem, bir tek benim varlığım değil elbet haksızlığı çoğaltan, duvarın her tuğlası kadar değerim, bilirim. O tuğlaların yan yana, üst üste ördükleri duvarın sağlamlığı birlikte durmamızla artar ya, onu da bilirim. Birimiz çıksa aradan, duvarı hep aklında, yüreğinde taşır, parçasıdır o duvarın artık sonsuza kadar. Duvar eksiklenir, kaybeder gücünden ama en çok da ayrılan tuğla hem o duvardır hem de bir başına ve en çok da bu bir başınalık acıtır içini, uzak olmak duvarından. Başka duvarların parçası olunur muhakkak ama o ilk duvar hep sızlar içinde, sızlamıştır. Her oralara gittiğimde görürüm, zorunluluklar olmasa atlayıp geliverecek gibidirler benimle. Yalnız benimle değil, bir zamanlar parçası oldukları o duvarla hasret giderirler, o duvarı bırakmak istemezler bir türlü.
Yakıcı zorunluluklar olmadan bırakıp gitmek, geçici dahi olsa dinlendiremez ki bizi! Eksik kalır bir yanımız, bir yanım. Bilirim ki mücadele neredeyse yerimiz oradadır, en dingin halimiz haklı mücadelemizin içindedir.
Kötülüğün sınırı yok, hanidir tanığıyız. Ölümlerden, hapislerden geçilmez oldu memleket. Her gün telefonda acı, çaresizlik dinleyip, bu kadar da olmaz diyememenin ağırlığı altında direniyoruz hep birlikte. Ölümü çağıran bir dille konuşuyor egemenler, sevgisizliğimizden, nefretimizden beslenmeye yeminli adımlarla. Ölüm mangaları kurulacak, yakındır! Oysa biliyoruz ki, kötülüğün ilacı iyilik, sevgisizliğin ki sevgidir. Ölüme karşı, inadına hayatı savunmanın zamanıdır. Kapatıldığımız hapislerde özgürlüğün adını yazmaktır her yere. Sesimizi kısamazlar, sevgimizi alamazlar elimizden, özgürlük tüm hücrelerimizdedir bedenimizde.
Cumhuriyetin 93. Yıldönümünde 675 ve 676 sayılı bayram hediyelerimiz ile birlikte kapattıkları haber ajansları, gazeteler, radyolar, dergilerin yerine yenileri çıkar, attıklarını sandıkları dostlarımız dayanışmamızı daha da güçlendirir. Biz yan yana, üst üste bu duvarı birlikte örenleriz. O duvar her birimizin sevgisiyle, iyiliğiyle, özgürlüğü ile güçlenir.
Aramaktan hiç yılmayanlarız biz. Demokrasi için Birlik oluşturmanın, her rengin bizi güzelleştireceğinin, özgürleştireceğinin bilinciyle yan yana durmanın yollarını aramaktan hiç vazgeçmedik, vazgeçmeyiz. Bir tuğla olmanın onurunu, bir duvarın biricik ve vazgeçilmez parçası olmanın gururunu yaşarız. Bu memleket bizim, bu memleketten kötülüğü söküp atacak ve iyiliği hâkim kılacak olan bizleriz. Tuğla olmanın dayanılmaz ağırlığı duvarın parçası olmakla hafifler, çünkü harcımız insanlıktır bizim.