TİHV Kurucularından Dr.Zeki Gül’ün 26.10.2016 tarihli Evrensel Gazetesi’nde yer alan köşe yazısı…
İşkence ve kötü muamele uygulamalarının önlenmesinde kritik meslek gruplarıdır avukatlık ve hekimlik. On binleri aşan hakim, savcı, polis, asker tutuklunun olduğu ortam bu iki meslek grubunun omuzlarındaki ağırlığı/sorumluluğu daha da artırmaktadır.
Yakın zamanda İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch – HRW), “Türkiye’de darbe girişimi sonrası işkenceye karşı koruma tedbirlerinin askıya alınmasına” dair “Açık Çek” başlıklı rapor yayımlayarak, işkence ve kötü muamele varlığına dair avukat tanıklıkları da olan örnek sundu.
Ve, “Müvekkilime işkence yapılmasına şahit olmama rağmen müdahale edemedim” avukat cümlelerinin insan hakları raporlarına yansıdığı bu ahvalde bir hekim daha tutuklandı: Dr Serdar Küni. Türkiye İnsan Hakları Vakfının da (TİHV) belirttiği üzere “Tüm yaşamında sadece ve sadece iyi hekimliği rehber edinmiş Şırnak Tabip Odası önceki dönem başkanı ve aynı zamanda TİHV Cizre merkezi temsilcisiydi” Dr. Serdar Küni.
Bu tutuklama hafta başında Ankara’da bulunan Fransa Dış İşleri Bakanı Jean-Marc Ayrault’un “Fransa ile Türkiye’deki OHAL yapısal olarak farklı. Fransa’daki OHAL’lerde yargının hâlâ bağımsızlığı söz konusudur” tespiti eşliğinde kaygı verici bir hal almaktadır. Nasıl mı?
İşkence ve kötü muamele uygulamalarının etkin önlenimine dair önemli uygulamalardan birisi de gözaltı süreçlerinde giriş/çıkış hekim raporlarıydı. Şimdi bu raporlandırma uygulaması birçok kentte hukuk, AİHM kararları ve uluslararası tıbbi etik belgelere aykırı bir pratiğe evrilmiş durumda. Kimi kentlerde hekimler emniyet binaları içinde “Zaman zaman kameralı, muayene sedyesi dahi olmayan odalarda” rapor vermeye zorlanmakta. Üstelik kimi kentlerde hastanelerdeki tüm hekimler emniyet binalarında rotasyon usulü ile görevlendiriliyor. Daha açık bir ifade ile sayıları yeterli de olsa adli tabipler değil de “tercihen” deneyimsiz, içlerinde neredeyse 30 yıllık meslek yaşamında hiç adli rapor düzenlememiş olan hekimler görevlendiriliyor. Bir anlamda dene-
yimsizlik ve korku işkencenin etkin önlemi için değil “varsa örtülmesi” için devreye girmiş oluyor. Sağlık kurumları dışında emniyet binalarında düzenlenmiş bu “zorunlu” hekim imzalı durum belirtir “kağıtların” kağıt olma dışında hukuki bir geçerliliği de yok. Ama hekimler aleyhine ileride ciddi yargılama gerekçesi olacağı ise aşikar. Bilindiği üzere işkence gerek uluslararası belgelerde ve gerekse iç hukukumuzda insanlık suçu olarak tanımlanmış olup yargılanmada zaman aşımı yok. Sağlık kurumlarında değil de emniyet kurumları içerisinde düzenlenmiş gözaltı giriş/ara/çıkış muayenelerindeki hekim imzaları ileride işkence/kötü muamele davalarında hekimleri “örtülü iş birlikçi fail” konumuna düşürebilir. Denebilir ki on binlerce kamu görevlisinin görevden uzaklaştırılması yetmezmiş gibi Dr. Serdar Küni örneğinde olduğu üzere iyi hekimlik uygulayıcılarının “sanal gerekçelerle” tutuklanmaları, yine barış imzacısı akademisyen hekimlerin cezalandırılmaları hekimleri “Usule aykırı görevlendirmelerde” itiraz edemez ama bir o kadar da mahcup edilgenliğe sürüklemiştir.
Dünyada yargı süreçlerinin yapay zeka ile sınandığı günümüzde ülkemizde yaşananlar ve tıbba yansımaları kabul edilemez. Hafta içi BBC şu haberi paylaşmıştı: “İngiliz bilim adamları, yapay zeka teknolojisi ile ‘robot yargıç’ geliştirdi. Yapay zekanın son ürünü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde (AİHM) görülen davalardan yüzde 79’unun hükmünü doğru tahmin etti.”
Gerçekliğimiz şu ki ülkemizdeki güncel hukuki süreçler yakın zamanda AİHM’de “yapay zekalı robot yargıç” teknolojisinin müdavimi olacak.
Bu bağlamda TİHV’nin Dr Serdar Küni’ye dair değerlendirmesini birlikte okumakta yarar var: “Daha önceki dönemlerde yaşanan ağır acılarla baş edemeden 2015 yazında yeniden başlayan çatışma ortamında, hele de tahayyül edilemeyecek boyutta derin acıların yaşandığı Cizre’de hekimlik mesleğini mesleğin temel değerlerine dayalı olarak icra etmek çok zor. İşte bu zorluklarla, hekimlik mesleğini, temel değerlerine dayalı olarak, uzun yıllardır Cizre’de sürdürme azmini gösteren Dr. Serdar Küni 19 Ekim 2016 tarihinde, doğrudan mesleki uygulamalarına dayandırılan soyut iddialara dayalı olarak, tutuklanmış ve Şırnak Cezaevine gönderilmiştir.
Dr. Serdar Küni, tüm yaşamında tek varlık sebebi insan yaşamını korumak ve geliştirmek olan hekimliğin temel etik ve bilimsel referansları ile mesleğini, herkesin tanıklığında, sürdürmüştür.
Bu nedenle bu tutuklama sürecinin esas konusu ulusal ve uluslararası hukuk ve sözleşmeleri, evrensel etik kurallar ve vicdandır.
TİHV Cizre Merkezi temsilcisi olan Dr. Serdar Küni’nin tutuklanması, aynı zamanda varlık nedeni ülkemizde ve dünyada işkencenin son bulması için çaba göstermek olan TİHV’nin; bir başka deyişle, işkence ve diğer ağır insan hakları ihlallerine yönelik çabaların da engellenmesi girişimidir.
Temsilcimiz Dr. Serdar Küni’nin maruz bırakıldığı bu hukuksuz uygulama derhal sonlandırılmalıdır.”
https://www.evrensel.net/yazi/77768/yapay-gunler-ve-tibbin-izdirabi