İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından Genç LGBTİ+ Derneği’nin sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle feshedilmesine karar verilmesi LGBTİ+ haklarına, örgütlenme özgürlüğüne ve insan hakları savunuculuğuna yönelik ağır ve ölçüsüz bir müdahaledir. Bu karar, yalnızca bir derneğin tüzel kişiliğine son verilmesi anlamına gelmemekte; aynı zamanda insan hakları alanında faaliyet yürüten tüm kurumlara yönelik baskı ve yıldırma amacı taşımaktadır.
Genç LGBTİ+ Derneği, İzmir’de uzun yıllardır LGBTİ+ gençlerin maruz kaldığı ayrımcılığı görünür kılmak, nefret suçlarıyla mücadele etmek ve insan hakları temelinde savunuculuk yapmak amacıyla faaliyet göstermektedir. Bu faaliyetler, demokratik bir toplumun vazgeçilmez unsuru olan sivil toplumun meşru ve yasalarca korunan faaliyetleridir. İnsan hakları savunuculuğunun bu şekilde hedef alınması, sivil toplumun tamamen kapatılması gibi kaygı verici bir duruma işaret etmektedir.
Genç LGBTİ+ Derneği’nin feshi, insan hakları savunucularına yönelik son yıllarda giderek yoğunlaşan idari ve yargısal tacizlerden bağımsız değildir. Derneklere açılan kapatma davaları, idari denetimlerin ayrımcı ve cezalandırıcı biçimde işletilmesi, insan hakları savunucularına yönelik keyfi soruşturmalar, davalar, tutuklama ve adli kontrol kararları, insan hakları örgütlerinin sosyal medya hesaplarına erişimin engellenmesi uygulamalarıyla birlikte değerlendirildiğinde; bu karar, insan hakları savunuculuğunun meşru alanını daraltmaya yönelik sistematik tablonun bir parçası olarak ortaya çıkmaktadır.
Oysa Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi, insan hakları savunucularının insan haklarını geliştirme, savunma ve bu amaçla örgütlenme hakkını güvence altına almakta; devletlere insan hakları savunucularının her türlü baskı, tehdit ve misillemeden korunması yönünde pozitif yükümlülükler yüklemektedir. Özellikle LGBTİ+ alanında çalışan insan hakları savunucularının ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerini kullandıkları için yaptırımlarla karşı karşıya bırakılması, bu yükümlülüklerle çelişmektedir.
Bilimsel ve hukuki temelden yoksun biçimde fesih kararını veren mahkeme, olağan dışı bir şekilde fesih kararının gerekçesini aynı gün içerisinde yazmıştır. Gerekçeli kararda iddia edilenin aksine kişilerin lezbiyen, gey, biseksüel, trans veya interseks olmaya “özendirilmeleri” ya da “teşvik edilmeleri” bilimsel olarak mümkün değildir. Bu tür iddialar, otuz beş yılı aşkın süredir kabul görmüş olan, Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere uluslararası bilimsel ve tıbbi kurumların yerleşik bilimsel görüşleriyle açıkça çelişmektedir.

Buna ek olarak, feshe gerekçe gösterilen sosyal medya paylaşımlarının Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen müstehcenlik suçunun unsurlarını karşılamadığı açıktır. Bahsi geçen paylaşımlar, COVID-19 salgını sırasında derneğin düzenlediği çevrimiçi sergi için hazırlanan sanat eserleridir. Nitekim İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma neticesinde müstehcenlik suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir.
Buna rağmen, birkaç sanatsal çizim bahane edilerek bir derneğin feshedilmesi, ifade ve sanat özgürlüğünün yanı sıra örgütlenme özgürlüğüne yönelik en ağır müdahale biçimidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarına göre derneklerin feshi ancak kanuna aykırı eylemlerin süreklilik arz etmesi ve belirli bir yoğunluğa ulaşması ile zorunlu bir toplumsal ihtiyacın ortaya çıkması halinde son çare olarak gündeme gelebilir. Somut olayda ise bu koşulların hiçbirinin mevcut olmadığı ortadadır.
Mahkemenin Genç LGBTİ+ Derneği’nin sosyal medya paylaşımlarını Anayasa’nın 41. maddesine aykırı olarak nitelendirmesi, hem bir anayasal normu araçsallaştırmakta hem de anayasanın ve uluslararası sözleşmelerin sağladığı güvenceleri işlevsiz hale getirmektedir. Anayasa’nın 41. maddesi, aile bireylerini ve çocukları korumaya yönelik bir sosyal devlet yükümlülüğü düzenlemekte olup LGBTİ+ varoluşları ya da bu alandaki örgütlenme faaliyetlerini kısıtlayan bir hüküm içermemektedir. Ailenin korunması kavramının, ayrımcı bir yorumla temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması için araç haline getirilmesi, Anayasa’nın 10., 13. ve 33. maddelerinde güvence altına alınan eşitlik ilkesine, temel hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılması rejimine ve örgütlenme özgürlüğüne aykırıdır.

Bu karar, aynı zamanda Türkiye’de bir süredir gündemde olan ve insan hakları savunucularının yürüttüğü mücadele sayesinde kanunlaşmayan LGBTİ+ karşıtı düzenlemelerin fiilen uygulanması anlamına gelmektedir. Kanun koyucu tarafından kabul edilmemiş olan ayrımcı yaklaşımların yargı kararları aracılığıyla hayata geçirilmesi, hukuk devleti ilkesini zedelemekte ve insan hakları açısından son derece tehlikeli bir emsal oluşturmaktadır.
Bizler İzmir’deki insan hakları savunucusu kişi ve kurumlar olarak, örgütlenme özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün ve LGBTİ+ haklarının gerektiği gibi hayata geçirilmesi için yürüttüğümüz mücadeleden geri adım atmayacağımızı bir kez daha vurguluyoruz. Genç LGBTİ+ Derneği hakkında verilen fesih kararının İzmir Bölge İdare Mahkemesi tarafından yapılacak istinaf incelemesi sonucunda bozulmasını, insan hakları savunuculuğunu hedef alan yargısal ve idari tacizlere son verilmesini ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin gerektirdiği yükümlülüklere uygun hareket edilmesini talep ediyoruz.
Kamuoyunu, insan hakları savunucularını ve demokratik kitle örgütlerini bu hukuksuzluğa karşı Genç LGBTİ+ Derneği ile dayanışmaya; insan haklarına, eşit yurttaşlık ilkesine ve örgütlenme özgürlüğüne sahip çıkmaya çağırıyoruz.
İnsan Haklarıyla İnsandır!
LGBTİ+ Hakları, İnsan Haklarıdır!
Örgütlenme Özgürlüğü Engellenemez, Genç LGBTİ+ Derneği Kapatılamaz!
Adalet İçin Hukukçular
Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir Şubesi
Eşit Yaşam Derneği
Genç LGBTİ+ Derneği
Halkların Köprüsü Derneği
İmece Dostluk ve Dayanışma Derneği
İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi
İnsan Hakları Gündemi Derneği
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği İzmir Şubesi
Türkiye İnsan Hakları Vakfı İzmir Temsilciliği