MENÜ
ANA SAYFA
x

Soma’da Yaşanan İş Kazası/Cinayeti Kader de Değildir, Olağan da Değildir!

BASIN AÇIKLAMASI
14.05.2014

Kâr ve Güç Sahibi Olma Hırsıyla İş Güvenliğini Sağlamakta Yaşanan Kasıt ve İhmalin Bir Sonucudur…

13.05.2014 günü Manisa’nın Soma İlçesi’nde Soma Holding’e ait kömür madeninin girişinde trafo patlamasının neden olduğu iddia edilen bir iş cinayeti gerçekleşmiştir. Son alınan haberlere göre en az 238 işçi yaşamını yitirmiş, 100 civarında işçi ise yaralanmıştır. Madende kaza nedeniyle başlayan yangına müdahale edilemediği ve mahsur kalan 400’den fazla işçiden haber alınamadığı söylenmektedir. Üzüntümüz ve acımız çok büyüktür. Yaşamını yitirenlerin yakınlarına sabır ve dayanma gücü, yaralılara da acil şifalar diliyoruz. Ancak ölümlerin daha da artmasından büyük kaygı duyuyoruz.

İş cinayeti de diyebileceğimiz ölümlü iş kazaları özellikle de madencilik sektöründe gerçekleşen iş kazaları, uzun yıllardan beri Türkiye’de iş ve çalışma yaşamının en temel ve öncelikli sorunu durumundadır. Maalesef Türkiye dünya çapında yaşanan ölümlü iş kazalarında/cinayetlerinde ilk sıralarda yer almaktadır.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre sadece 2013 yılında 1235 işçi iş kazalarında/cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir. 2014’ün ilk 4 ayında ise yaşamını yitiren işçi sayısı 396’dır. Kaygılarımız gerçekliğe dönüşürse ki şu ana kadar Soma’dan gelen haberler bunun böyle olacağına işaret ediyor, ülke tarihinin en büyük iş kazası/cinayeti yaşanmış olacaktır.

Peki, bu durum 17 Mayıs 2010 tarihinde Zonguldak’taki kömür madeninde yaşanan ve 30 işçinin ölümüne yol açan iş kazası/cinayetinden sonra Başbakan’ın söylediği gibi bir kader mi? Başbakan söz konusu açıklamasında “dünyanın her yerinde yer altında çalışmanın doğasında ölümün olduğunu” söylemişti.

Elbette kader olmayan bu durumun temel nedeni/sorumlusu dünya çapında baş uygulayıcıları arasında AKP iktidarının da bulunduğu vahşi neoliberal ekonomi politikalarıdır. Bu politikalar sonucunda ülkemizde emekçilere taşeronlaştırma, esnek üretim ve performans gibi uygulamalarla acımasız çalışma koşulları dayatılmaktadır. Daha çok kâr etme hırsıyla iş güvenliği ve işçi sağlığı tümüyle ihmal edilmektedir.

Nitekim yıllardır emek ve insan hakları örgütleri tarafından ısrarla talep edilmesine karşın Hükümet, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 1995 tarihli ve 176 sayılı “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi”ni henüz imzalamamıştır. Bu sözleşme, özellikle iş güvenliğini sağlamada maden işletmesi sahiplerine ve hükümetlere çok önemli sorumluluklar getiriyor. Buna karşın 2012 yılında ILO’nun 176 Sayılı Sözleşmesi’nin neden imzalanmadığına dair TBMM de yöneltilen bir soruya dönemin Çalışma Bakanı Faruk Çelik mevcut “Yeraltı ve Yerüstü Maden İşletmelerinde Sağlık ve Güvenlik Şartları ve Sondajla Maden Çıkarılan İşletmelerde Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmeliği’nin 176 sayılı ILO Sözleşmesinden çok daha kapsamlı hükümler içerdiğini iddia edebilmiştir.

Bugün Soma’da yaşanan facia aslında çok önceden “geliyorum” demiştir. Buna karşın gerekli önlemler alınmamış hatta Soma’da yaşanan iş kazalarını araştırmak üzere TBMM bir araştırma komisyonunun kurulması talebi 29 Nisan 2014 tarihinde AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiştir.

Evrensel hukuk kuralları devletleri ve hükümetleri yurttaşlarının yaşam haklarını korumak, çalışma koşullarını iyileştirmek ve iş güvenliğini azami seviyelere çıkarmak konusunda her türlü önlemi almakla sorumlu tutmaktadır. Oysa sözleşmeler imzalanmayarak, meclis araştırmaları engellenerek, yandaş sermaye grupların daha çok kâr etmeleri için şeffaf ve etkin denetlemeler, düzenlemeler yapılmayarak en temel hak olan yaşam hakkı kasten ihlal edilmektedir.

En azından madencilerin yakınlarının bilgilenme hakkına bile hürmet etmeyen, söz konusu ağır trajediye yönelik gayri ciddi açıklamalar yapan Başbakan söylemleri ise vicdanları daha da derinden yaralamaktadır.

Artık yeter diyoruz ve;

– Öncelikle yakınlarını yitirenlerle içtenlikle dayanışma ortamlarının sağlanmasına,

– İnsan haklarına saygılı, herkesi göz göre göre yaşanan bu cinayetin sorumlularından hesap sorulmasına,

– İnsan haklarını tümüyle ortadan kaldıran çalışma koşullarına yol açan politika ve uygulamalara son verilmesine,

– Doğrudan sorumlu olan ilgili bakanların derhal istifa etmesine,

yönelik çağrıların artık toplumun tüm kesimlerince sahiplenileceğine inanıyoruz.

TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI