DEVLETLER, BU YASAĞA UYMAKLA YÜKÜMLÜDÜRLER VE SAVAŞ DAHİL HİÇ BİR OLAĞAN ÜSTÜ DURUMDA BU YASAĞA ÇEKİNCE KOYAMAZ.
OYSA KOLLUK GÜÇLERİNİN, TOPLANTI VE GÖSTERİ YAPMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KULLANAN YURTTAŞLARA YÖNELİK İSTANBUL’DAN BAŞLAYARAK BÜTÜN ÜLKEYE YAYILAN, GİDEREK ÖLÜME YOLAÇAN ŞİDDETİ VAHŞET BOYUTUNA VARMIŞTIR.
BU, YAŞAM HAKKI VE İŞKENCE YASAĞININ İHLALİDİR.
SİYASİ İKTİDARIN BUGÜNE KADAR BU VAHŞETE SON VERMEMESİ, SORUMLULARI GÖREVLERİNDEN ALIP HAKLARINDA ETKİN SORUŞTURMA BAŞLATARAK YARGI ÖNÜNE ÇIKARMAMASI TÜRKİYE’NİN TARAF OLDUĞU ULUSLARARASI BELGELERDEN DOĞAN YÜKÜMLÜLÜKLERİ BAKIMINDAN SUÇTUR.
YETKİLERİNİ BU BELGELERDEN ALAN VE VARLIK SEBEBİ TARAF DEVLETLERİN YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİRMESİNİ SAĞLAYARAK İNSAN HAKLARI İHLALLERİNİ ÖNLEMEK OLAN ULUSLARARASI MEKANİZMALARI DERHAL GÖREVE ÇAĞIRIYORUZ.
Bilindiği gibi bir süre önce kent hayatına katılım, ifade özgürlüğü, örgütlenme ve gösteride bulunma haklarını kullanan yurttaşlarca İstanbul Gezi Parkı’nda barışçıl ve demokratik gösteriler başlatılmıştı. Geçtiğimiz hafta içinde tümüyle meşru bu gösterilere yönelik doğrudan siyasi iktidarın talimatı ile kolluk güçleri tarafından vahşice sistematik şiddet uygulandı. Toplumda büyük bir infial yaratan bu saldırı, başta Ankara ve İzmir olmak ülke çapında yüzbinlerce yurttaşın katıldığı yaygın protesto gösterilerine yol açtı. Ancak ilk günden beri bu gösterilere yönelik olarak yine doğrudan siyasi iktidarın talimatı ile kolluk güçleri tarafından işkence ve kötü muamele boyutuna varan sistematik şiddet uygulanmaktadır.
Vahşice gerçekleştirilen bu saldırılar nedeniyle dün akşam itibariyle Ankara’da genç bir insanımızın beyin ölümüyle ilgili son derece inandırıcı kuvvetli iddialar vardır, çok üzgünüz.
Yine bu saldırlar sırasında binlerce insan “kimyasal ajanlardan üretilmiş silah” olan gazların aşırı yoğun biçimde kullanılması, gaz bombasının hedef gözeterek ateşli silahmış gibi kullanılması sonucu kanister çarpması, basınçlı su kullanımı sonucunda sürüklenme, havalanıp çarpma nedenli künt travmalara maruz kalınması, plastik mermi kullanılması ve linç düzeyinde kaba dayak nedeniyle başta kafa travması olmak çeşitli yerlerinden yaralanmıştır.
İnsan Hakları Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği, Türk Tabipleri Birliği ve ilgili Barolara göre ise ülke çapında gözaltına alınan, yanı sıra işkence ve kötü muameleye maruz kalan kişi sayısı 1000’i geçmiştir. Yaralılara acil sağlık hizmeti sunmak üzere Türk Tabipleri Birliği, Tabip Odaları koordinasyonunda kurulan seyyar revirlere kimyasal gazlarla ve fiziksel saldırılarla sağlık hizmetlerinin zor koşullar altında ve zaman zaman kesintiye uğratılması da insan hakları ihlallerinin bir başka boyutu olmuştur.
Yine bilindiği gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 10 Nisan 2012 tarihli, 9829/07 sayılı Ali Güneş-Türkiye kararında, “polis memurları, başvurucuya barışçıl gösteride gaz sıkarak onu 3. madde anlamı dahilinde insanlık dışı ve aşağılayıcı bir muameleye maruz bırakmıştır” demiştir. Bu kapsamda aslında yasaklanması gerekmesine karşın iç hukukta hiçbir karşılığı olmayan “gaz”lara sistematik ve yaygın olarak maruz kalan binlerce kişi benzer bir durumla karşılaşmış, işkence ve kötü muameleye maruz kalmıştır
Gösteriler süresince insanların yaşadığı doğal yaşam alanlarında yaygın ve aşırı yoğun olarak kullanılan “ kimyasal gaz”lar doğal olarak milyonlarca insanın sağlığına doğrudan zarar vermiştir. (İlgili tüm sağlık kuruluşlarında kayıtlar üstünden etik ilkelere kuşkusuz hürmet ederek yapılacak bir çalışma bu zararların boyunu açıkça ortaya koyacaktır.)
Daha da ötesi sistematik ve yaygın olarak uygulanan bu şiddet tüm toplumun ruh sağlığına da doğrudan zarar vermektedir.
Tüm dünyanın tanıklığında gerçekleşmekte olan bu ağır insan hakları ihlalleri nedeniyle siyasal iktidar yaşam hakkı ve işkence yasağını pervasızca çiğnemektedir. Bu fiil evrensel insan hakları normları ve uluslar arası hukuk açısından açıkça suçtur.
Bu nedenle TİHV, ilgili diğer kurumlarla birlikte tüm sorumlular hakkında suç duyusunda bulunacaktır. Ayrıca yetkilerini Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası belgelerden alan ve varlık sebepleri taraf devletlerin yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlayarak insan hakları ihlallerini önlemek olan uluslararası mekanizmaları derhal harekete geçirmek üzere yoğun çaba harcayacaktır. Bu amaçla TİHV olarak,
– Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri,
– Birleşmiş Milletler Toplantı ve Gösteri Özel Raportörü,
– Birleşmiş Milletler İfade Özgürlüğü Özel Raportörü,
– Birleşmiş Milletler İşkence Özel Raportörü,
– Birleşmiş Milletler Yargısız İnfazlar Özel Raportörü,
– Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Özel Raportörü,
– Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri,
– Avrupa Konseyi İşkencenin Önleme Komitesi (CPT),
ne gönderdiğimiz davet yazılarıyla ivedilikle Türkiye’yi ziyareti etmelerini ve hazırlayacakları raporlar aracılığı ile Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası mekanizmaların çalıştırılmasını talep ettik.
Öte yandan işlenen suçun telafisi için siyasal iktidar da bu vahşete derhal son vermeli, sorumluları görevlerinden alıp haklarında etkin soruşturma başlatarak yargı önüne çıkarmalıdır. Gözaltına alınanlar haklarında hiçbir işlem yapılmadan derhal salıverilmelidir. Yaralıların bir an önce sağlıklarına kavuşabilmeleri için Sağlık Bakanlığı’nın tüm olanakları seferber edilmelidir.
Hepsinden önemlisi ise gerçek demokrasilerde olduğu gibi siyasal iktidar toplumun sesine kulak vererek son gösterilerin haklı nedeni olan İstanbul Gezi Parkı’na yönelik tasarlanan her türlü projeyi geri çektiğini “resmen” açıklamalıdır.
Kısacası bu vahşetin bir an önce son bulması için gereken her türlü çabayı sürdürmeye devam edeceğimizi kamuoyuna duyurur, son süreçte kolluk güçlerinin yoğun şiddetine maruz kalan, işkence gören herkesi TİHV’in tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinden, işkence izlerinin belgelenmesi ve rapor edilmesi çalışmalarından yararlanmaları için kurumumuza çağırırız.
TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI