09.09.2016
15 Temmuz’da gerçekleştirilen kanlı darbe girişiminin halkın göstermiş olduğu karşı duruş ile engellenmesinin ardından iki aya yaklaşan bir süreyi birkaç gün sonra doldurmuş olacağız. Biz Diyarbakır’daki Sivil Toplum Kuruluşları olarak darbe girişiminin kamuoyuna yansımasından saatler sonra yayınladığımız açıklama ve çeşitli platformlarda paylaştığımız mesajlar üzerinden tüm yönetim ve üyeleriyle darbeye karşı aktif tutum aldığımızı hatırlatmak isteriz. Darbe girişiminden sonra da çeşitli kaynaklara verdiğimiz beyanlarımızda da belirttiğimiz gibi, her darbe girişiminin halkın özgür iradesine ve insanlık onuruna karşı yapılmış bir saldırı olduğunu ilk günkü gibi tereddütsüz bir şekilde vurguladığımızı kamuoyuyla bir kez daha paylaşmak isteriz.
Toplum olarak, darbe girişiminin başarısızlığa uğramasının ardından gelişen süreçte ciddi ve sistematik yaptırım dalgalarını gözlemlemekteyiz. Hükümet yetkilileri tarafından darbenin faillerine karşı geliştirildiği ifade edilen bu yaptırımlar çerçevesinde daha önce bizzat Başbakan Binali Yıldırım tarafından kamuoyuyla paylaşılan ifadelere göre; 80 bine yakın kamu personeli görevden uzaklaştırılmış, 5 bine yakın kamu personeli memuriyetten çıkarılmış, 20 bine yakın kişi gözaltına alınmış ve bunlardan 11 bine yakını tutuklanmıştı. Ancak bu sayılar 1 Eylül 2016 gecesi yayımlanan 672 sayılı KHK ile 28 bini MEB çalışanı olmak üzere aralarında barış talebinde bulunan akademisyenlerin de olduğu 50 bini aşan kamu çalışanının hiçbir soruşturmaya tabi tutulmadan ve savunmaları dahi alınmadan mesleklerinden ihraç edilmeleriyle çok büyük oranlara ulaşmış ve endişe verici düzeye gelmiştir. Bunlarla birlikte yine Başbakan Binali Yıldırım’ın en son Diyarbakır ziyareti sırasında yaptığı açıklamada 14 bin civarında öğretmenin PKK ile ilişkileri gerekçe gösterilerek görevlerinden uzaklaştırılacaklarını ifade etmesi ve hemen ardından Milli Eğitim Bakanlığınca soruşturma ve yargı makamlarınca yargılama süreçleri gerçekleştirilmeden 11.285 öğretmenin açığa alındığının açıklanması bir başka hukuksuzluk örneği olarak karşımıza çıkmıştır.
Demokrasinin vazgeçilmezi olan sendikaların ve üyelerinin sendikal faaliyetlerinin krimanilize edilerek suç olarak adlandırılması örgütlenme özgürlüğünün tamamen ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. Ayrıca bu durum İdarenin iş ve işlemlerinde demokrasinin içselleştirilmediği, hukuk dairesinde hareket edilmediğini de ortaya koymaktadır. Aynı şekilde toptancı bir anlayışla on binlerce öğretmen hakkında açığa alma işlemi tesis etmek de hukukun egemen anlayış olarak kabul edilmediğinin ve keyfi bir tutum sergilendiğinin kabulüdür. Suç ve cezaların şahsiliği ilkesi yalnızca ceza hukuku normları açısından değil iş hayatına ilişkin disiplin normları açısından da geçerli bir ilkedir. Bu ilkenin yok sayılarak toptancı bir anlayış içerisinde hareket edilmesinin çok ciddi sosyo/ekonomik sorunlarla beraber toplumda bir ayrışma ve karşıtlık yaratacağı bilinmelidir.
Söz konusu süreçlerde, disiplin hukukun temel normlarının terk edilmemesi ve yalnızca birtakım ihbar ve duyumlara dayanılarak yapılacak işlemler dolayısıyla telafisi imkansız sonuçların ortaya çıkmasının kesin bir şekilde engellenmesi hayati önem arz etmektedir. Sürecin aksi yönde ilerlemesi suçsuz kimselerin cezalandırılmasına, hukuki güvenliğin yok olarak toplumsal bir infial halinin oluşmasına ve yakın tarihimizdeki bazı dava süreçlerinde gözlemlediğimiz gibi bütün bir yargısal sürecin telafi edilemez bir çıkmaza girerek orta ve uzun vadede suçluların suçsuzlardan ayrılamadığı bir aşamaya varmasına ve çökmesine sebep olacaktır.
Sonuçsuz kalan darbe girişimi sonrasında, ETKİN BİR İNCELEME VE SORUŞTURMA YAPILMADAN, YARGISAL YOLLARLA HAK ARAMA ÖZGÜRLÜKLERİ ELLERİNDEN ALINARAK, on binlerce kişinin görevden uzaklaştırılması, barış talebinde bulunan akademisyenlerin ihraç edilmesi, on binlerce kamu emekçisinin açığa alınması, adeta bir karşı darbe yaşıyormuşuz izlenimini doğurmaktadır. BU İDARİ İŞLEMLERİN İÇ HUKUK YOLLARININ TÜKETİLMESİNDEN SONRA BAŞVURULACAK ULUSLARARASI YARGIDAN BOZULARAK DÖNECEĞİNDEN VE TÜRKİYENİN MAHKUM EDİLECEĞİNDEN HİÇBİR ŞÜPHEMİZ YOKTUR!
Sivil Toplum Kuruluşları olarak, Yargısal sürecin hukuksuzluğa dönüştürerek muhalefetin tasfiye edilmesini kabul edilemez buluyor, bu duruma karşı hukuksal ve demokratik yollardan her türlü mücadeleyi sürdüreceğimizi belirtmek istiyoruz. Tüm ilgili ve yetkilileri yaşanan bu hukuksuzluklara son vermeye öç alma duygusundan sıyrılıp hukuk çerçevesinde davranmaya davet ediyoruz.
Diyarbakır Barosu
Diyarbakır Tabip Odası
Mazlum-Der Diyarbakır Şubesi
İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilciliği