6 – 8 Ekim 2014 tarihlerinde Kobanê’ye destek eylemleri sonrasında hızla, yeni bir güvenlik paketi hazırlayacağını ifade eden AKP Hükümeti, bu pakette yer alan bazı düzenlemeler için 14 Ekim 2014 tarihinde Meclis Başkanlığı’na bir yasa teklifi vermiş ve paketin geri kalan bölümü ile ilgili sürdürülen çalışmaların içeriği 21 Ekim 2014 tarihinde Başbakan Davutoğlu tarafından açıklanmıştır.
TİHV olarak, 6 – 8 Ekim olayları sırasında gerçekleşen bir yandan başta yaşam hakkı, işkence yasağı, toplantı ve gösteri özgürlüğü olmak üzere ağır insan haklarına yol açan, diğer yandan demokrasinin var olan sorunlarını aşmada ve kamusal/siyasal alanın gelişmesinde önemli bir imkân yaratan barış ve çatışmasızlık ortamına büyük zarar veren şiddet sarmalından büyük bir kaygı duyduğumuzu belirtmiş ve başta hükümet yetkilileri olmak üzere herkesi duyarlı ve sorumlu davranmaya davet etmiştik.
Kuşkusuz bizim kast ettiğimiz sorumluluk ve duyarlılık, toplumu “güvenlik mi” yoksa “temel hak ve özgürlükler mi” ikilemi ile karşı karşıya bırakarak “olağanüstü hal” uygulamalarına başvurmak ve demokrasiden vazgeçmek, hatta kolluk kuvvetlerinin yetkilerini arttırıp daha fazla şiddete başvurmalarını sağlamak değildir.
Kolluk kuvvetlerinin şiddeti Cumhuriyet tarihi boyunca tüm iktidarların en kolay başvurduğu kadim bir idare tekniğidir. Elbette bunun altında yatan temel etken modern devletlerin sahip olduğu şiddet tekelini elinde bulundurma yetkisidir. Ancak, günümüzde bu şiddetin tüm genel ve makul açıklamaların dışında kalan kendine özgü yanları bulunmaktadır. Bu da bilhassa toplumsal olay ve gösterilere müdahale sırasında başvurulan kolluk şiddetinin kayıt-dışı ve linççi niteliğidir. Kendisine yönelik eleştiri ve itirazlara karşı tahammülsüzlüğü her geçen gün daha da artan ve otoriterleşen AKP iktidarı, bu nitelikleri haiz kolluk şiddetini, kendisine muhalefet eden tüm toplumsal kesimlere yönelik olarak her fırsatta kullanmaktadır. Nitekim, TİHV’in 2013 Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri Raporunda bu kayıt dışı ve linççi şiddetin verilerine ayrıntılı biçimde yer verilerek işkence yasağını açıkça ihlal eden niteliği ortaya konulmuştur.
Yeni güvenlik paketinde özellikle toplumsal olaylara ve gösterilere müdahale sırasında polis amirlerinin talimatı ile kolluk kuvvetlerine 24 saat gözaltı işlemi yapılabilme yetkisi verileceği belirtilmektedir. Gözaltı yetkisinin bu biçimde genişletilmesinin mutlak karaktere sahip işkence yasağının ihlalinden başka bir sonuç doğurmayacağı çok açıktır. Halen gözaltı yetkisinin hakim ve savcı kontrollünde olduğu koşullarda bile kolluk güçleri çok sık olarak kayıt dışı gözaltı uygulamalarına başvurmakta ve bu yolla kişileri avukatla görüşme, hekime görünme ve bir yakınına haber verme gibi temel haklardan mahrum bırakarak işkenceyi önlemeye yönelik usul güvencelerinden rahatlıkla kaçınabilmektedirler.
Yeni güvenlik paketinde kolluk kuvvelerinin silah kullanma yetkisinin de arttırılacağı ifade edilmektedir. 14 Haziran 2007 tarihinde Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda (PVSK) yapılan değişikliklerle zaten polisin yetkileri genişletilip keyfileştirilmiştir. Bunun sonucunda polis şiddetinde ciddi bir artış olmuş, başta yaşam hakkı ve işkence yasağı ihlalleri olmak üzere bilhassa da toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yönelik müdahaleler sırasında çok ciddi ve ağır hak ihlalleri yaşanmıştır. TİHV Dokümantasyon Merkezi’nin belirlemelerine göre söz konusu tarihten bu yana polisin silah kullanması sonucunda 175 kişi yaşamını yitirmiştir. Bu tür ölüm olaylarının ardından sorumlular hakkında açılan davaların büyük bir bölümü ise cezasızlıkla sonuçlanmıştır. Hal böyle iken kolluk kuvvetlerinin yetkilerinin daha da arttırılmasının doğuracağı sonuçları düşünmek bile istemiyoruz.
Yeni güvenlik paketinin en kaygı verici kavramlarından biri ise “makul şüphe” kavramıdır. Böylesi belirsiz ve esnek bir kavrama dayanarak verilecek arama ve tutuklama kararları, diğer düzenlemeler ile birlikte düşünüldüğünde iktidarın elinde muhaliflere karşı nasıl güçlü bir baskı ve sindirme aracı haline geleceğini öngörmek çok güç olmasa gerek.
Kurulduğu 1990 yılından bu yana Türkiye’nin demokratikleşmesi ve insan haklarına saygının gelişip güçlenmesi için mücadele eden TİHV olarak, AKP Hükümeti tarafından getirilen yeni güvenlik paketi ardında yatan anlayıştan/zihniyetten büyük bir kaygı duymaktayız. Açıkçası “terör/şiddet” tehdidi altında olduğu iddia edilerek güvenlik “paranoyasına” kapılması istenen topluma militarist ve polisiye önlemlerin, dolayısıyla otoriter yönetim anlayışının dayatılması karşısında insan haklarından ve demokrasiden yana olan tüm toplumsal kesimleri duyarlı olmaya davet ediyoruz. Söz konusu güvenlik paketi derhal ger çekilmelidir.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı