MENÜ
ANA SAYFA
x

Türkiye ve İsrail’de İşkencenin Yasal Çerçevesi

Bu çalışma, Türkiye ve İsrail’de işkence ve diğer kötü muamele biçimlerinin1 faillerinin cezasız kalmasının ana nedenlerini sorgulayarak başladı. Devletlerin cezasızlık rejimini inşa etmelerine olanak sağlayan unsurların belirlenmesi bu çalışmanın odak noktasını oluşturdu. Bu meseleyi ele alırken, cezasızlığın niteliğine dair akademik bir çalışma yapmakla kalmayıp işkenceyle mücadelede ortak araçları geliştirme ümidiyle yola çıktık.

Türkiye ile İsrail arasında hem ülke büyüklüğü hem de etnik ve dinsel yapı açısından bariz farklılıklar vardır. Bununla birlikte, sadece jeopolitik açıdan görece yakınlıkları değil aynı zamanda devletin egemenliği açısından karşı karşıya kaldıkları meseleler bağlamında, iki ülkenin önemli benzerlikleri bulunmaktadır. Ciddi etnik gerilimler, ekonomik ve siyasal meseleler nedeniyle yurttaşların giderek artan protestoları, devletin demokratik niteliğini sorgulayan siyasi gruplar ve komşu ülkelerde süren şiddet ve karışıklık ortamı bu benzerlikler arasında sayılabilir. Bundan başka, iki ülke de 1980’lerde ve 1990’larda yaygın ve sistematik bir şekilde işkence uygulamıştır. Bu çalışmada daha ayrıntılı incelediğimiz üzere, o dönemden bu yana işkencenin sıklığı ve niteliği farklı biçimlerde değişmiştir.

Bu karşılaştırmalı çalışma tüm yönleriyle söz konusu değişikliği incelemeyi, her iki ülkede işkenceyle ilgili hukuksal çerçevenin ve usul güvencelerinin ana hatlarını ortaya koymayı ve bu çerçevenin biçimlenmesine katkıda bulunduğu olguları göstermeyi amaçlamaktadır. Her iki ülkenin mevcut ve süregelen işkence uygulamaları konusunda sorumluluk üstlenme ve taraf oldukları uluslararası sözleşmelerin yükümlülüklerini yerine getirme konusunda direnç göstermelerine olanak sağlayan örüntülerin benzer olup olmadığını sorguladık. Araştırmamızın sonuçları, uygulamada farklılık gösterse de iki ülke arasında benzer örüntülerin var olduğunu göstermektedir.

Türkiye işkence ve diğer kötü muamele biçimlerini yasayla suç olarak tanımlamıştır ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (AİHS) taraftır. İsrail devleti İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Küçültücü Muamele ya da Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine (BM İKS) taraf olsa da ceza mevzuatında işkenceyi suç olarak tanımlamamıştır. Bu olgular sorunu çevreleyen en önemli unsura işaret etmektedir: İki ülkede de işkence ve diğer kötü muamele biçimleri var olmaya devam etmektedir ve ulusal mevzuat ve siyasal koşullar cezasızlığa (teşvik değilse bile) olanak sağlamaktadır. Mevzuat açısından farklılıklarına rağmen iki ülkede de failleri korumaya yönelik kurumsal araçlar mevcuttur ve kullanılmaktadır.

Bu çerçevede, işkence uygulamasını ve bu uygulamanın kovuşturulmasını her iki ülkenin de tarafı olduğu ve uluslararası düzeyde kabul gören ve ilke ve standartlar esasında değerlendirmeye çalıştık. Bu çalışmada ilk olarak, işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının cezasız kalmasını sağlayan ülke mevzuatlarını uluslararası standartlara göre değerlendirdik. İşkencenin ve diğer kötü muamele biçimlerinin önlenmesine yönelik ve gözaltına alınan kişilerin işkenceye maruz kalmasını önlemek amacıyla gözaltı uygulamasının resmen bildirilmesi ve böylelikle gözaltındaki kişilerle ilgili sorumluluğun kolluğa yüklenmesine yönelik usul güvenceleri bu çalışmanın ikinci bölümünü oluşturmaktadır.

Burada yer verdiğimiz unsurlar karşılaştırmalı çalışmanın sınırlılıklarına da işaret etmektedir. İki ülke arasında yerel bağlam ve mevzuat açısından büyük farklılıklar vardır. Bu çerçevede, her iki devletin ülke egemenliğiyle ilgili mücadelesinde işkencenin ana bir unsur olduğunu ve ulusal güvenlik ve kamu düzenine karşı tehdit olarak algılanan toplum kesimleri ve gruplar üzerinde hakimiyet kurmak için kullanıldığını saptadık.

İki ülkede ve ülkeler arasında benzerlikleri ortaya koymak açısından başka çalışmaların yapılması gerektiğini kabul ediyoruz; özellikle de mevzuat ve düzenlemelerin ne şekilde uygulandığına dair ampirik verilerin toplanması ve bu verilerin eleştirel biçimde analiz edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, bu çalışmada iki ülkeye özgü bir tarihsel analiz yapılmamış, mevcut durum ve koşullar üzerinde durulmuştur. Bu nedenle, bu çalışmanın temel sorunları ele alan bir ön çalışma olarak değerlendirmesi gerekir. Bu çalışmanın gelecekte hem Türkiye ve İsrail’e hem de diğer ülke ve bölgelere özgü durum ve olayların daha ayrıntılı incelenmesi için yol göstereceğini ümit ediyoruz.

 

***

Araştırmayı PDF olarak indirmek için tıklayınız.