MENÜ
ANA SAYFA
x

Mağdur Hakları Kanun Tasarısı Taslağı Hakkında TİHV Değerlendirme Notu

03.10.2017

03 Ekim 2017

ADALET BAKANLIĞI TARAFINDAN HAZIRLANAN MAĞDUR HAKLARI KANUN TASARISI TASLAĞI HAKKINDA DEĞERLENDİRME NOTU

I.ARKA PLAN

1. Adalet Bakanlığı’nın Ceza İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde Bakan Olur’u ile 18 Kasım 2013 tarihinde kurulan Mağdur Hakları Daire Başkanlığı, 17 Temmuz 2017 tarihinde, kamu kurum ve kuruluşlarının görüşüne gönderildiği ifade edilen Mağdur Hakları Kanun Tasarısı Taslağını web sitesinde paylaşmıştır[1].

2. İşkence görenler ile yakınlarına tedavi ve rehabilitasyon hizmetinin koordinasyonu amacıyla faaliyet yürüten Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) olarak, anılan Tasarı hakkında kendi çalışma alanıyla sınırlı olarak değerlendirme yapılma zorunluluğu görülmüştür. Tasarının oluşturulma sürecinde TBMM, Devlet Denetleme Kurulu ve Adalet Bakanlığı İç Denetim Birimi Raporları ile Türkiye’nin taraf olduğu bir kısım uluslararası sözleşmelere göre kurulması icap eden mekanizmalar gerekleri esas alındığı ifade edilmiş; işkence ve ağır insan hakları ihlalleri alanında çalışan sivil inisiyatiflerin görüşü alınmamıştır. Tasarı Taslağı oluşturulduktan sonra da resmi düzeyde görüş alınmak üzere sivil alanla paylaşıma açılmadığından kamuoyu ile internet vasıtasıyla paylaşılmış olan haliyle tasarı içeriği hakkında değerlendirmelere yer vereceğiz.

II. TASARI HAKKINDA BİLGİ

3. Amaç, tanımlar, temel ilkeler olarak düzenlenen birinci bölümü; kanunun öznesi olarak tarif edilen kişilere sağlanacak temel hak ve hizmetler, maddi yardımlar, ‘kırılgan gruplar’ yönünden hizmetler ile Mağdur Hakları Daire Başkanlığının kuruluş, teşkilat ve mali hükümlerinin oluşturduğu bölümler takip etmektedir. Bu not kapsamında öncelikli olarak içeriğin tartışılması esas alındığından teşkilatlanma konusu değerlendirilmemektedir. Ancak teşkilat yapısının da sivil alanı içermeyen ve bürokratik kurulumu, tasarı taslağının oluşturulmasında ve içeriğinde tercih edilen yöntem yönünden bir eğilimin ifadesi olduğundan burada da dikkat çekmekte fayda vardır.

4. Tasarının genel gerekçesinde, “onarıcı adalet ilkesine uygun olarak cezalandırmanın yetersizliğine bağlı olarak maddi ve manevi telafi mekanizmalarının kurulması gerekliliğine” işaret edilmekte ve “sosyal devlet ilkesine uygun olarak koruma sistemlerinin geliştirildiği bir standart ihtiyacının” temel motivasyonu oluşturduğu açıklanmaktadır. Bu nedenle “ ‘Şiddet Suçu Mağdurlarının Zararlarının Tazmin Edilmesine İlişkin Avrupa Sözleşmesine’[2] uygun yardım modelini temel alarak ve özel olarak da ‘Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin (İstanbul Sözleşmesi)’[3] gereğini yerine getirecek bir sistem kurmak amacıyla” bu tasarının hazırlandığı ifade edilmektedir. Madde gerekçelerinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun1985 tarihli “Suçtan ve Yetki İstismarından Mağdur Olanlara Adalet Sağlanmasına Dair Temel Prensipler Bildirgesine[4]”, Avrupa Parlamentosu ve Konseyinin suç mağdurlarının haklarında, desteğinde ve korunmasında minimum standartlara ilişkin  “2012/29/EU sayılı Direktifine[5]” atıfta bulunulmaktadır.

5. Tasarı, sadece ceza muhakemesi sisteminde ve suç mağduru sıfatını haiz olacaklar yönünden geçerlidir. Hizmetin verimliliği ve maliyeti esas alınarak, kanunun uygulanma özneleri ile alanının bilerek dar tutulduğu gerekçesinde açıklanan Tasarıda, “mağdur” kategorisi “fiziksel, zihinsel, ruhsal veya ekonomik olarak doğrudan suçtan dolayı zarar gören kişi” olarak tanımlanmaktadır. Gerekçesinde “sosyal, ekonomik ve biyolojik açıdan korunaksız konumda bulunanlar” olarak açıkladığı ve ayrı bir bölüm altında değerlendirilen “kırılgan grup” da “cinsel suç, aile içi şiddet, terör, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçu mağduru ile çocuk, kadın, yaşlı ve engelli mağdurlar” olarak ifade edilmektedir. Tüm bu tanımda yer alan gruplardan olan kişilerin ceza muhakemesi sistemine başvurmaları şartıyla ve ancak öngörülen yükümlülüklere uymaları halinde Kanundaki hizmet ve yardımlardan faydalanacakları düzenlenmektedir.

6. Tasarıda; bilgilendirme, korunma, eğitim ve ceza muhakemesi yürürken alınabilecek önlemlere yönelik haklar, istihdam ve tedavi hizmetleri Kanunun kapsamındaki mağdurlara tanınan hak ve hizmetler olarak hüküm altına alınmaktadır. Esas olarak ceza muhakemesi sistemi içinde ve devamı ile sınırlı olarak Kolluk Kuvvetlerinin bilgilendirme ve korunma hakkı yönünden hizmeti sağlayan olarak tariflendiği bir sistem öngörmektedir. Bunun gibi pilot uygulaması başladığı ilan edilen, ifade ve beyanların özel ortamlarda alınmasını sağlamaya yönelik adli görüşme odalarından faydalanma hakkı da adli destek uzmanı kadrosu gibi yeni kadroların ihdası amacıyla kanuni hale getirilmektedir[6]. Maluliyet ya da ölüm halinde koşulları varsa öncelik hakkı; yerleşim yerini değiştirmek zorunda kalınması halinde sadece kamu sektörü ile sınırlı olmak üzere istihdam hakkı düzenlenmekte ve benzer şekilde eğitim kurumu değişikliği zorunluluğu halinde öncelik hakkı düzeyinde eğitim hakkının sağlanacağı hüküm altına alınmaktadır. Tedavi hizmetleri yönünden adli vakıa olarak kalma koşulu sabit kalarak, sosyal güvenlik sistemi dışında kalan kişilere tedavi hizmetinin sağlanacağı ifade edilmektedir.

7. Kırılgan grup olarak tarif edilen kişiler için, ceza muhakemesi sisteminden kaynaklanan bir kısım haklar; çocuk teslimi ile çocukla şahsi münasebet kurulmasına yönelik sistemle ilgili haklar; cinsel suç mağdurlarının ceza muhakemesi sistemi yönünden hakları ve sunulabilecek genel hizmetler bölümde sayılmaktadır. Cumhuriyet savcısı ya da hakimin tayini İle belirlenecek olan “kırılgan grup”, yine savcılık gözetim ve denetiminde kurulacağı öngörülen Müdürlük ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı taşra birimleri arasında taleplerini sunmaları ve kabulü halinde hizmetlerden faydalanacaktır.

8. Tasarıda ayrıca, suç mağdurları ile ölüm halinde bakmakla yükümlü olunan kişiler açısından da maddi yardımın hangi koşullarda sağlanacağı, yardımın kapsamı, miktarı, azaltılması, reddi ve geri alınması yönünden düzenleme getirilmektedir. Ayrıntılı koşullara tabi tutulan bu düzenlemede nesnel ölçütler değil, başvurucunun suçla ilgili deneyimi, katkısı (“suçun ortaya çıkarılmasında kendisinden beklenen yardımda bulunması” gibi) ve aynı zamanda suçtan bağımsız olan mali durumu ile ilgili (“kendisine yardımın gerekmesi” gibi) kayıtların esas alınacağı öngörülmektedir. Yardım talebi için de hak düşürücü süre öngörülen Tasarıda “Yardım Kurulu” teşkilatlandırılması ve kararların Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına da bildirim ile Cumhuriyet Savcılığı vasıtasıyla yerine getirileceği düzenlenmektedir.

III. DEĞERLENDİRME

9. Cezalandırılması gereken bir eyleme maruz kalan herkes, hakkı ihlal edilen olarak statüsünün tanınmasını ister. Zira fail ya da failler kişiyi zaten bir özne olarak tanımamış ve hakkını ihlal etmiştir. Devletin her hâlükârda insanların haklarına dokunmama ve dokundurtmama ve bazı olanakları sağlama, hizmetleri yerine getrime yükümlülüğü vardır. Ancak işkence ve diğer ağır insan hakları gibi alanlarda doğrudan Devletin ihlalci olduğu suçlara maruz kalmanın toplumsal sonuçları ve kolektif etkileri vardır. Bu nedenlerle “Mağdur Hakları” alanına özgülenmiş bir Kanun çıkarmaya yönelik amaç, haklarından soyutlanmış sadece bazı kişilere karşı sorumluluk tariflenen bir nitelikte olmamalıdır.

10. Genel çerçevesi yukarıda ifade edilen Tasarı taslağı, bir ihlale maruz kalmaktan doğacak kamusal hak rejimini, paternalist devletin özel uygulaması haline getirmektedir. Sosyal güvenlik sistemi tasfiye olmuş, sosyal yardım ve destek hizmetlerinin sağlanmadığı bir yapıda, kanunla kurulan sistem “mağdur” ve “kırılgan grup” olarak esasen belirsizleştirilen kişilerin hak sahipliğini de tahrip edici niteliktedir. Sürekli olarak dezavantaja yahut ayrımcılığa maruz kalan grupların toplumsal eşitsizliğe dayalı daha fazla riske maruz kaldığı aşikar olmasına rağmen Tasarıda tercih edilen tanımsızlık nedeniyle hak temelli bir rejimin öznesi olarak görülmedikleri de açıktır. Ayrıca Tasarıyı kaleme alanların, ayrımcılık biçimlerinden bir kısmını tercih edip, geride bırakılan grupları dahil etmemek yönünde yok sayan bir felsefeye sahip olduğu da görülmektedir[7]. Bunun gibi “mağdur” terimini tercih eden Tasarıda, maliyet analizine dayalı olarak hak özneleri daraltılmakta ve suçtan zarar görmenin kendisi ve sonuçları görmezden gelinmektedir. Bu nedenle “yardım” terimi kullanılmış ve suçtan zarar görmenin bir sonucu olarak sahip olunacak haklar da telaffuz edilmemiştir.

11. İşkence görenler özelinde, kamu görevlisinin fail olduğu suçlar yönünden[8] insan hakları hukuku araçlarının uzun süredir standart oluşturduğu bilinmektedir. Bu anlamda olmak üzere, her ne kadar Tasarı gerekçesinde yer verilmiş olsa da Birleşmiş Milletlerin 1985 Bildirgesinden bu yana geliştirilen çok temel araçların ölçek alınması halinde bu Tasarı Taslağının hak temelli bir nitelikte olmadığı tespit edilebilecektir. Bu Bildirgede geçen “mağdur” tanımı  “üye Devletlerin yetki istismarını suç olarak yasaklayan kanunları gibi yürürlükte bulunan ceza kanunlarının eylem veya ihmal yoluyla ihlal edilmesi nedeniyle, bireysel veya toplu olarak, fiziksel veya ruhsal biçimde yaralanma da dahil olmak üzere manevi acılar çeken, ekonomik kayba uğrayan veya temel hakları esaslı bir biçimde zayıflayan ve bu suretle zarar gören kimse” olarak tanımlanmakta ve “failin kimliğinin belirlenmesinden, yakalanmasından, yargılanmasından, mahkum edilmesinden ve fail ile mağdur arasındaki ailevi ilişkiden bağımsız olarak” kişinin mağdur sıfatını haiz olacağı ifade edilmektedir. Bunun gibi, sıkıntı içerisindeki mağdurlara destek olmak veya mağduriyeti önlemek için hareket eden tüm diğer kişiler de dahil olacak şekilde, yakın aile üyelerini ve bakmakla mükellef olduğu zarar gören diğer şahısları da kapsamaktadır.

11.1 Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 16 Aralık 2005 tarihli 60/147 sayılı “Uluslararası İnsan Hakları Hukukunun Ağır İhlalleri ve Uluslararası İnsancıl Hukukun Ciddi İhlalleri Mağdurlarının Hukuk Yollarına Başvuru ve Onarım Hakkına Dair Temel Prensipler ve Kılavuz”[9],1985 Bildirgesindeki tanımları vurgulayarak kılavuz ilkeleri ortaya koymaktadır. En temel olarak Devletlerin iç hukuklarında uluslararası yükümlülüklerle eşit koruma sağlanmasını ilkeselleştiren bu prensiplerde, suçtan zarar gören bir kişinin asgari düzeyde sahip olacağı haklar da şu başlıklarda ele alınmaktadır: Adalete adil ve etkili erişim; uğranılan zararın yeterli, etkili ve hızlı bir şekilde onarılması; ihlaller ve onarım mekanizmaları hakkında tüm ilgili bilgiye erişim haklarını kapsayan hukuk yollarına başvuru hakkı.

Adalete erişim hakkı yönünden iç hukukta tanınmış mekanizmalara, usullere ve adli işlemlere erişimin yanı sıra idari ve diğer ilgili kurumlara erişim hakkının sağlanması ayrıca tanımlanmaktadır. Zararın yeterli, etkili ve derhal onarılmasına yönelik haklar ise kişinin eski hale gelmesinin sağlanmasını; fiziksel, ruhsal zararların, istihdam, eğitim ve sosyal haklar gibi kaybedilmiş imkanların, olası kazanç kayıplarını da içeren kazanç kayıpları ve maddi zararların, manevi zararların, hukuki ve uzman danışmanlık, ilaç ve tıbbi hizmetler ve psikolojik ve sosyal hizmetler giderlerinin tazmin edilmesini, uygun rehabilitasyon hizmetini, kişinin gerçek memnuniyetinin sağlanması ve bir daha bu ihlallerin tekrarlanmayacağının teminatını kapsamaktadır. İhlaller ve onarım mekanizmaları hakkında tüm ilgili bilgiye erişim hakkı ise kamuoyunun ve suçtan zarar görenlerin erişim hakkı olan tüm mevcut hukuki, tıbbi, psikolojik, sosyal, idari ve tüm diğer haklar ve kurallar hakkında bilgilendirecek yöntemlerin uygulanmasını içermektedir.

11.2 Birleşmiş Milletler İşkence Karşıtı Komite de 19 Aralık 2012 tarihinde Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşmenin 14. maddesini[10] yorumladığı 3 Nolu Genel yorumunu ilan ile işkence görenlere sağlanacak haklarla ilgili yukarıdaki Prensipleri özelleştirmiştir[11]. Komite “mağdur” terimini yasal anlamıyla kullandığını ancak bazı özel durumlarda tercih edilebileceği üzere “hayatta kalanlar” teriminin de tercih edilebileceğini vurgulamaktadır[12]. Devletlerin 14. madde kapsamında telafi mekanizmaları yönünden yükümlülüğünün usul ve esas olmak üzere iki boyutunun bulunduğu ifade edilen Genel Yorumda, işkence görenler için mevzuat oluşturmak ve işkence ve kötü muameleye maruz kalanların telafisi için sahip oldukları hakkı tespit edecek ve bunu yerine getirecek kudrete sahip bağımsız yargı makamları da dâhil olmak üzere şikâyet mekanizmaları, soruşturma kurum ve organları ihdas etmek ve bu mekanizmaların etkili ve tüm işkence görenler için erişilir olmalarını sağlamak usul yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmektedir. Esas bakımından ise Devletlerin işkence görenlere tazminat ve mümkün olan tüm rehabilitasyon imkanları da dâhil olmak üzere tam ve etkili bir telafi ve onarım elde etmelerini sağlaması gerektiğinin altı çizilmektedir.

Genel Yorum No 3’ü, gündemde olan Tasarı taslağı yönünden önemli kılan bir diğer özellik ise bütün bu telafi etmeye yönelik sistemi kurarken karşılaşılabilecek olası engellere de işaret etmesidir. Özellikle işkence gibi kamu görevlilerinin fail olduğu eylem ya da ihmaller açısından, suçtan zarar gören kişilere sağlanacak haklarda esas olanın Devletin ihlalci olmasının açıkça kabulüyle ilgilidir. Bu nedenle Komite,   bir taraf Devletin kalkınma tedbirleri ya da insani yardım sağlaması şeklindeki bir anlayışının işkence ve kötü muameleye maruz kalanların haklarının telafisi yerine geçmeyeceğinin altını çizmektedir. Taraf Devletin gelişmişlik düzeyinin de zararların bireysel olarak karşılamamasının gerekçesi olamayacağını ifade eden Komite “yetersiz mevzuat, şikâyet ve kovuşturma mekanizmaları ile bir hukuk yoluna başvurma ve telafi usullerine erişimde ayrımcılık yapılması, fail olduğu iddia edilenlerin gözetimini sağlayacak tedbirlerin eksikliği, devlet sırrına dair kanunlar, zararın karşılanması hakkının tespiti ile çatışan ispat yükümlülükleri ve usul şartları, zaman aşımı, af ve dokunulmazlık hükümleri, mağdur ve tanıklara yeterli adli yardım ve koruma tedbirlerinin sağlanmaması ve işkence ve kötü muamele ile ilişkilendirilen damgalanma ve işkence ve kötü muamelenin fiziksel, ruhsal ve diğer etkileri” gibi engellerin de öne sürülemeyeceğini vurgulamaktadır. Yine Komitenin, “toplum tarafından marjinalize edilmiş veya kırılganlaştılmış” kişiler yönünden etkin ve ivedi olarak mekanizmalara fiili ve hukuki erişimlerin sağlanması yönünde hem talep hem de gerçekleşme aşamalarında ortaya çıkabilecek tüm resmi ve gayri resmi engellerin tanımlanması ve ortadan kaldırılması zorunluluğuna işaret etmesi de tasarı taslağı özelinde önem arz etmektedir. Nitekim siyasal eşitsizliğe de böylece temas eden Komite bu açıdan özel politika belirlenmesini hak rejimi yönünden vurgulamaktadır.

11.3 Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 12 Şubat 2016 tarihinde aldığı Kararda Devletlere etkili hukuki telafi mekanizmaları kurmak;  eski hale getirme, adil ve yeterli tazminat, rehabilitasyon, memnuniyet ve bir daha tekrarlanmama garantilerini, işkence görenin tüm özel ihtiyaçlarını esas alacak nitelikte yeterli, etkili ve hızlı bir şekilde onarım hakkının çerçevesini oluşturacak şekilde sağlama yükümlülüğünü hatırlatmaktadır[13]. Genel Kurul, Devletleri,  uygun rehabilitasyon hizmetinin hiçbir ayrımcılığa uğramadan tüm işkence görenler, yakınları ve işkence görenlere destek sunan zarar gören kişiler açısından geçerli olmak üzere, sınırlandırma olmaksızın ve tam anlamıyla rehabilitasyon sağlanıncaya kadar geçerli olmak üzere derhal sağlanması konusunda da uyarmaktadır.

11.4 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi 19 Mart 2013 kabul ettiği Kararda büyük ölçüde Genel Yorum No 3’ün izinde, kişilerin zararlarının telafisinin; işkencenin hızlı, etkili, tarafsız bir şekilde soruşturulmasına bağlı olduğunu ifade etmektedir[14]. Kişilerin rehabilitasyonuna özgülenmiş olan bu Karar, bu onarım hakkı aracının en temel amacını, işkence görenin asgari düzeyde bağımsızlığını kazanması, fiziksel, sosyal, mesleki yeteneklerini yeniden elde etmesini, hayatın her alanına katılımını, dahil olmasını sağlamak olarak tanımlanmaktadır. Bunun gibi işkenceden doğan zararı telafi etmeye yönelik etkili çözüm ve onarımın kişilerin eski hale gelmesini, memnuniyetlerinin sağlanmasını, kişilere adil ve yeterli tazminat ödenmesini, rehabilitasyon hizmeti verilmesini sağlamak şeklinde eşit önemde olduğunu ve hiçbirisinin birbirinden bağımsız olmadığını belirten karar, işkence gören kişinin hızlı, etkili ve yeterli çözümlere kavuşturulmasında özel ihtiyaçlarının mutlaka göz önünde bulundurulması gerektiğinin altı çizilmektedir.

Telafi mekanizmalarını ele alırken Devletler işkence göreni merkeze alan”, “cinsiyet konusunda hassas ”bir yaklaşım içinde olmaları gerekmektedir. Karar, Devletleri, işkence görenler için uygun rehabilitasyon hizmetinin her an hazır, ulaşılabilir olmasını sağlamaya çağırmaktadır. Rehabilitasyonun, kamu sağlık sistemi tarafından sağlanabileceği ya da sivil toplum örgütleri de dâhil olmak üzere özel hizmet veren yapıların desteklenmesi suretiyle de verilebileceği belirtilmektedir. İşkence gören kişinin ailesi ya da bakmakla yükümlü oldukları açısından ya da işkence gören kişilere destek olanlara yönelik rehabilitasyon hizmeti de ulaşılabilir olmalıdır. Bütünsel ve özgülleşmiş bir rehabilitasyon hizmeti; gerektiğinde birlikte planlanacak tıbbi, psikolojik, hukuki, sosyal, mesleki, eğitim hizmetlerini içeren ve geçici ekonomik desteğin sağlandığı yapıda olmalıdır. Rehabilitasyon hizmeti, işkence sonrası değişen koşullara göre edinilmiş yetenekleri gözetebilecek ya da kişinin özelliklerini yenileyebilme imkanını görebilecek uzmanlığa sahip kişiler tarafından icra edilmelidir. Kararda Devletlerden, işkence gören kişilerin tedavi görebileceği ve çalışanlar ile hastaların güvenliğinin sağlandığı rehabilitasyon merkezlerini desteklemeleri de talep edilmektedir. Rehabilitasyon hizmeti veren kişilerin profesyonel ve etik bağımsızlığına, yetki ve sorumluluklarına saygı göstermeye çağrılan Devletlerin aynı zamanda rehabilitasyon sürecinin gizliliğini ve bu hizmeti veren kişilerle işkence gören kişilerin karşı davalara ya da tehditlere maruz kalmamalarını güvence altına alması gerektiği vurgulanmaktadır.

12. Her ne kadar yukarıda, Devletin ihlali gerçekleştiren olduğu suçlar yönünden tanımlanmış rejim ifade edilmiş olsa da cezalandırma erkinin sahibi sıfatıyla Devletlerin bireyler arası suçlarda da benzer bir pozisyonda olacağı açıktır. Bu tasarı taslağı yönünden Devletin ihmali ya da eylemi ile suçtan zarar görenler yönünden bir “yok sayma eğilimi” olduğunun açık olması gibi…Tasarıda özellikle işkence görenler yönünden adeta “atipik mağdur” kategorisi işler kılınmaktadır. İşkence görenler sadece maddi yardım faslında yer almaktadır. Bu maddi yardıma esas olacak özneler ise “neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence suçu nedeniyle yaralanan” ya da “işkence suçu sonucunda ölen mağdurun bakmakla yükümlü olduğu kişiler”dir. Sadece işkence görenler özelinde bile uluslararası toplumun tedavi, rehabilitasyon ve hukuk yolları gibi yıllardır biriktirmiş olduğu asgari standartları görmeyen, nesnel kriterlerle hak sahipliğini tanımlamayan tasarı taslağı, işkence ve diğer ağır insan hakları ihlalleri yönünden kamusal yükümlülüğü de hayırseverlik standartlarında değerlendirmektedir.

IV. SONUÇ

13. İşkence Karşıtı Komite’nin 02 Haziran 2016 tarihli Türkiye’nin Dördüncü Periyodik Dönemi Hakkında Sonuç Gözlemlerinde yer verildiği üzere “Taraf Devlet, adil ve yeterli tazminat hakkı ve mümkün olduğu ölçüde tam rehabilitasyon imkanı da dahil olmak üzere, bütün işkence ve kötü muameleye maruz kalanların haklarının telafi edilmesini sağlamalıdır. Komite, taraf Devletler’in Sözleşme’nin 14. Maddesini uygulamaları ile ilgili bu madde kapsamında taraf Devletler’in yükümlülüklerinin niteliğini ve kapsamını ayrıntılı olarak anlattığı 3 No’lu Genel Yorumu’na (2012) dikkat çekmektedir”[15].

14. Sadece işkence görenler açısından değil, suçtan zarar gören bütün öznelerin hak sahibi olduğu ve hak temelli yasal düzeyde, adil, nitelikli, yeterli ve bütünlüklü olarak onarımlarının sağlanması için bir yasa gerekmektedir. Asgari düzeyde tüm gerekçede atıf yapılan 2012/29/EU sayılı Direktifinin sistematiği bile takip edilmeden bu tasarı taslağı, Meclis gündemine gelmemeli ve hak ihlalleri alanında yıllardır büyük bir deneyim biriktirmiş ve faaliyette bulunmuş sivil yapılarla yeniden oluşturulmalıdır.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı

[1] Tasarı taslağına şu adresten erişilebilir : http://www.magdur.adalet.gov.tr/bakanligimizca-hazirlanan-magdur-haklari-kanunu-tasarisi-taslagi-11072017-tarihinde-goruse-sunulmustur-01503 (Erişim tarihi:09 Eylül 2017)

[2] Türkiye Cumhuriyeti, Sözleşmeyi 1985 yılında imzalamış ancak henüz onaylamamıştır. Sözleşmeye şu adresten erişilebilir: https://rm.coe.int/1680079751(Erişim tarihi:09 Eylül 2017)

[3] Türkiye Cumhuriyeti 25 Kasım 2011 tarihinde Sözleşmeyi onaylamıştır. Sözleşmeye şu adresten erişilebilir:  https://rm.coe.int/1680462545(Erişim tarihi:09 Eylül 2017)

[4] Bildirgeye şu adresten erişilebilir: http://www.un.org/documents/ga/res/40/a40r034.htm(Erişim tarihi:09 Eylül 2017)

[5] Direktife şu adresten erişilebilir: http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/HTML/?uri=CELEX:32012L0029&from=EN(Erişim tarihi:09 Eylül 2017)

[6] Adli Görüşme Odaları, 26 Aralık 2016 tarihli Adalet Bakanlığı Oluru ile kurulmuş daha sonra Yönetmelikle düzenlenmiş (http://www.magdur.adalet.gov.tr/adli-gorusme-odalari-yonetmeligi-01256) çocuk ve kadınların ifadelerinin alınması amacıyla faaliyette bulunması beklenen mekanlardır. 26 Adliyede bulunduğu bildirilen bu odaların yer aldığı Türkiye  haritasına şuradan erişilebilir:  http://www.magdur.adalet.gov.tr/adli-gorusme-odalari-bulunan-adliyeler-01258  Bu uygulamanın etkinliğine ilişkin bağımsız gözlem raporu henüz bulunmamaktadır. (Erişim tarihi:09 Eylül 2017)

[7]TİHV olarak, işkence görenlerin hak sahipliği ile sınırlı olarak değerlendirme yapıyor olmakla birlikte işkence görenlerin homojen bir kitle olmadığı aksine LGBTİ, çocuk, yaş, engellilik, inanç ve diğer bütün aidiyetlere de bağlı olarak işkenceye maruziyetin ya da işkencenin etkilerinin de farklılıklar içereceği kanaatindeyiz. Bu nedenle işkence görenlerin “kırılganlaştırılan grubun” dışında ya da üstünde gibi bir yeri olmadığının altını çizmek ister; bir durumu tarif etmesi itibarıyla bu nota esas alınmasını isteriz.

[8] Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme madde 1 gereği “bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakatıyla hareket eden kişiler”.

[9]“Basic Principles and Guidelines on the Right to a Remedy and Reparation for Victims of Gross Violations of International Human Rights Law And Serious Violations of International Humanitarian Law” şu adresten erişilebilir: http://www.ohchr.org/EN/ProfessionalInterest/Pages/RemedyAndReparation.aspx(Erişim tarihi:09 Eylül 2017) ; İHOP tarafından yapılan Türkçe tercümesi için: http://www.insanhaklarisavunuculari.org/dokumantasyon/items/show/357(Erişim tarihi:09 Eylül 2017)

[10] Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme madde 14: 1.Her Taraf Devlet kendi hukuk sistemi dahilinde işkence eylemi mağdurunun zararının karşılanmasını ve mümkün olan rehabilitasyon imkanları dahil uygulanabilir, adil ve yeterli bir tazminat hakkına sahip olmasını temin edecektir. İşkence eylemi sonucu mağdurun ölmesi halinde bakmakla yükümlü olduğu muhtaçları tazminat almaya yetkili olacaklardır. 2.Bu madde, mağdurun veya diğer şahısların milli kanuna göre mevcut olabilecek tazminat hakkını hiçbir şekilde etkilemeyecektir.

[11]Komitenin 3 Nolu Genel Yorumuna şu adresten erişilebilir: http://www2.ohchr.org/english/bodies/cat/docs/GC/CAT-C-GC-3_en.pdf(Erişim tarihi:09 Eylül 2017)  İHOP tarafından yapılan Türkçe  tercümesi için:http://www.ihop.org.tr/wp-content/uploads/2013/04/CAT_Giderim_TR.pdf(Erişim tarihi:09 Eylül 2017)

[12]Metinde yer alan haliyle: “The term “survivors” may, in some cases, be preferred by persons who have suffered harm. The Committee uses the legal term “victims” without prejudice too the terms which may be preferable in specific contexts”.

[13] A/RES/70/146, 12 Şubat 2016 tarihli Karara şu adresten erişilebilir: http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=A/RES/70/146(Erişim tarihi:09 Eylül 2017)

[14]A/HRC/22/L.11/Rev.1, 19 Mart 2013 tarihli Karara şu adresten erişilebilir: https://documents-dds-ny.un.org/doc/RESOLUTION/LTD/G13/123/10/PDF/G1312310.pdf?OpenElement(Erişim tarihi:09 Eylül 2017)

[15]CAT/C/TUR/CO/4, 02 Haziran 2016 tarihli Rapora şu adresten erişilebilir: http://tbinternet.ohchr.org/_layouts/treatybodyexternal/Download.aspx?symbolno=CAT%2fC%2fTUR%2fCO%2f4&Lang=en(Erişim tarihi:09 Eylül 2017) ;  İHOP tarafından yapılan Türkçe tercümesi için: http://www.ihop.org.tr/wp-content/uploads/2016/06/BMIskenceyeKarsiKomite_Sonuc_Gozlemleri_TUR_2016_070616s.pdf(Erişim tarihi:09 Eylül 2017)