GİRİŞ
Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın, kurulusundan bu yana temel projesi işkence görenlere yönelik Tedavi ve Rehabilitasyon Projesi’dir.
Çalışmalar 1990 yılında başlamış ve 1999 yılı başına kadar merkezlerimize 4010 kişi başvuruda bulunmuştur. Bu rakam, 1999 yılında 686 kişinin başvurmasıyla, toplam 4696’ya ulaşmıştır. Vakfımıza başvuran kişilerin fiziksel, psikolojik ve sosyal sorunlarının çözümü için, profesyonel ve gönüllü olarak sayıları yüzlerle ifade edilen sağlık çalışanı, multidisipliner ekipler halinde hizmet sunmaktadır.
Tedavi ve Rehabilitasyon Projesi açısından 1999 yılı, önceki yıllarda olgunlaştırdığımız ve 1999 yılı için önümüze koyduğumuz programı gündelik faaliyetimiz içinde önemli ölçüde gerçekleştirdiğimiz bir yıl olmuştur.
Proje, Adana, Ankara, Diyarbakır, İstanbul ve İzmir Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezlerince yürütülmüştür. Son olarak Diyarbakır Merkezinin açılması, İçel’in Adana Merkezimiz ile ortak çalışmaya başlamasından sonra da, yoğun insan hakları ihlallerinin varlığına karşın, henüz merkezlerimizin olmadığı bölgelere yönelik 5 il projesi (Malatya, Gaziantep, Hatay, Adıyaman, Şanlıurfa) uygulaması 1999’da da sürmüştür.
Tedavi ve Rehabilitasyon Projesi açısından 1999 yılı Diyarbakır merkezinin kurumsallaşması ile son derece önemliydi. Açılıştan sonra da gündelik faaliyetin yani sıra, bilimsel anlamda bir dizi etkinlik gerçekleştirilmiştir.
Yine Tedavi ve Rehabilitasyon Projesi kapsamında 1999 yılının diğer önemli bir faaliyet alanı, 1996’dan beri hazırlıkları süren, uluslararası düzeyde uygulamaya sokulacak olan “işkencenin Etkin Dokümantasyonu için EI Kitabi Geliştirme İstanbul Protokolü” nün son biçimini vermekti. Mutlulukla ifade etmek gerekir ki, bu çalışmanın gerçekleşmesinde Türkiye insan Hakları Vakfı’nın, Türk Tabipleri Birliği ve Adli Tip Uzmanları Derneği ile birlikte kritik bir rolü olmuştur. Mart 1999’da İstanbul’da yapılan toplantıya tüm dünyadan ilgili kuruluş ve kişiler katılmıştır. “İstanbul Protokolü” olarak anılacak bu çalışmanın Birleşmiş Milletler Protokolüne dönüşmesi için girişimler sürmektedir. Protokol, 1999 Ağustos ayında Cenevre’de BM insan Hakları Yüksek Komiserliği’ne sunulduktan sonra, 19 Nisan 2000 tarihinde BM insan Hakları Komisyonunda resmen kabul edilmiştir. 2000 sonbaharında BM Genel Kurulu’nda onaylanması beklenmektedir.
1999 yılının son döneminde TİHV açısından olduğu gibi, ülke açısından da her zaman anılacak, son derece önemli gelişmeler olmuştur. İzmir, İstanbul, Ankara’daki Yönetim Kurulu üyeleri, çalışanlarımız ve gönüllülerimize ilişkin açılan soruşturma ve davalar ile Diyarbakır’daki gelişmeler Türkiye’nin somut koşulları göz önüne alındığında, bir yandan TİHV birikiminin ne denli etkinleştiğini gösterirken, öte yandan da ülkedeki gidisin ne denli kaygı verici olduğunu ortaya koymuştur. Davalar nedeniyle Tedavi ve Rehabilitasyon çalışmalarının boyutları zenginleşmiştir. Çalışmalarımızın kuvveti ve dayanışma ortamımızın zenginliği göz önüne alındığında, bu süreçten daha da güçlenerek çıkacağımızı ifade etmek yerinde olur.
Yine 1999 yılı, Tabip Odaları ile birlikte hazırladığımız Alternatif Tıbbi Raporların uluslararası yargının yani sıra, ulusal yargı içtihadına dönüştüğü bir yıl olarak da anılacaktır (Manisa Davası ile ilgili Yargıtay Ceza Daireler Genel Kurulu kararı). Tedavi ve Rehabilitasyon Projesi, tedavi hizmetleri sunmanın yani sıra, bu hizmetin niteliğinin artmasına yönelik, eğitim, bilimsel araştırma, bilimsel etkinlikler gerçekleştirme çalışmalarını da içermektedir. Türkiye insan Hakları Vakfı Tedavi ve Rehabilitasyon Projesi’nin 1999 yılı çalışma sonuçlarını içeren bu rapor, geçmiş yıllarda olduğu gibi Türkçe ve İngilizce olarak iki dilde kitap haline getirilmiştir. Yıllık raporların işlevselliği açısından basım ve sunum tarihleri önemlidir. Bu nedenle 1999 raporunun Temmuz ayı itibari ile basılması, bu işlevsellik bakımından gecikme olarak değerlendirilmelidir. Kuskusuz önümüzdeki yıllarda buna özen gösterilecektir. 1999 Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri Raporu Yönetim Kurulu adına Başkan Yavuz Önen’in insan hakları açısından 1999 yılını değerlendiren yazısından sonra iki bölümden oluşmaktadır.
İlk bölümde, Vakfın 1999 yılı içinde yapmış olduğu sağlık çalışmalarının dökümü sunulmaktadır. Bu döküm Adana, Ankara, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır illerindeki TİHV Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezlerine işkenceye bağlı yakınmaları nedeniyle başvuran kişilerin sosyodemografik özelliklerini, işkence ve cezaevi süreçleriyle ilgili öykülerini ve tedavi süreçleri hakkında bilgileri ve tüm bunların yorumlarını içermektedir.
Raporun ikinci bölümünde ise, 1999’da Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezlerimizin de çaba gösterdiği bazı konulara ilişkin makaleler yer almaktadır.
Bu bölümün ilk yazısı olan, Dr. Sabri Dokuzoguz ve arkadaşlarının “Askı işkencesinde omuz çevresi sorunları” başlıklı makalesinin önemli özellikleri vardır. Özellikle askı işkencesine bağlı omuz ve çevresinde ortaya çıkan patolojilere ait yazılı literatürün bulunmadığı gerçeği göz önüne alındığında, TİHV başvuruları çerçevesinde yapılan bu çalışmanın değeri daha iyi anlaşılabilir. Prof. Dr. Gül Şener ve Yrd. Doç. Dr. Mintaze Kerem’in “Kronik Ağrıda Fizyoterapi-Rehabilitasyon” başlıklı makalesi kronik yakınmalarla TİHV’ye başvuranların sayısının artması sonucu da, uzun süredir gündemimizde olan “kronik ağrıda fizyoterapinin yeri” açısından büyük değer taşımaktadır. Prof. Dr. Şebnem Korur Fincanci’nin, ülkemizdeki adli tip alanında son derece değerli çalışmalarının yani sıra, varolan sorunlara ve çözüm yollarına ışık tutan “Adli Tip, İşkence Tanısı ve Koruyucu Hekimlik” makalesinin herkes tarafından değerlendirilmesinde yarar görüyoruz. Adli tip uygulamaları -özel olarak işkence- konusunda, hekimlerin sorumluluklarını gereği gibi yerine getirebilmesi için, tüm hekimlerin gerekli temel eğitimi almaları ve hekimlere bağımsız çalışma ortamının sağlanması bir zorunluluktur. Bununla birlikte, toplumsal işbölümünün diğer alanlarının da üzerlerine düsen sorumluluklarını yerine getirmesini gerektirmektedir. Diğer insanların acılarından etkilenmemek olanaksızdır. Bu nedenle, insanların sorun ve sıkıntılarını gidermeyi, acılarını dindirmeyi, kısaca insanlara yardım etmeyi amaçlayan mesleklerde, “tükenmişlik” sık karşılaşılan bir durumdur. Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu’nun “Tükenmişlik Sendromu” başlıklı makalesi konunun önemini son derece berrak olarak ortaya koyduğu gibi, tükenmişlik sendromunda korunma ve basa çıkma yolları konusunda açılımlar getiriyor.
Yukarıda da anıldığı gibi, işkence ve kötü muamelenin soruşturulması ve dokümantasyonu amacıyla oluşturulmuş ilk uluslararası tüzük/kılavuz olan İstanbul Protokolü koordinatörleri tarafından hazırlanan tanıtım yazısının raporumuzda yer almasından gurur duyuyoruz.
1999 yılı, ülkemizde bir yandan “demokrasi” ve “insan hakları” söylemlerinin çeşitli gerekçelerle gündemin önüne getirildiği, öte yandan gündelik hayatta demokratik alanın her geçen gün daha da daraltıldığı bir yıl olarak yaşanmıştır.
Bunun sembolik örneği TİHV ortamına yönelik olarak da gerçekleşti. Coşkun Üsterci’nin “Davalar Süreci” başlıklı yazısı gerçek dünyaya ilişkin belgesel nitelik taşımaktadır.
TİHV çalışmaları, ülkenin değişik kentlerinde ortak bir amaç için çalışmalar yapan, sağlık çalışanı ve insan hakları savunucusu yüzlerce duyarlı insanın eseridir. Bu çalışmalara katkıda bulunan, bizi yalnız bırakmayan tüm dostlarımıza, çalışmalarımıza başından bu yana destek veren insan Hakları Derneği ve Türk Tabipleri Birliği’ne şükranlarımızı sunarız.
Metin Bakkalcı, Dr.
TİHV Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri Koordinatörü
Ankara, 1999