GİRİŞ
İşkenceyi yasaklamak, tıpkı köleliğin yasaklanması gibi insanlığın gelişim serüveninin en ayırt edici özelliklerinden birisi olmasına karşın, günümüzde işkence hala modern devlet iktidarlarının kullandıkları insanlık dışı bir cezalandırma-yıldırma aracı olarak varlığını korumaktadır.
Uluslararası insan hakları örgütlerinin verileri, işkencenin sadece askeri diktatörlüklerde ve otoriter rejimlerde değil “demokratik” ülkelerde de uygulandığını ve hatta ölümle sonuçlandığını ortaya koymaktadır.
Özellikle 11 Eylül 2001 sonrasında, ülkemiz dahil, tüm dünyada “terörle mücadele” gerekçesiyle işkenceyi meşrulaştıran, yaygınlaştıran ve işkencecileri koruyan tutum ve politikalar daha da kabul görür hale gelmiştir.
24 Haziran 2008 tarihinde açıklanan ve Maryland üniversitesi bünyesinde gerçekleştirilen ‘İşkence üzerine Dünya Kamuoyunun Görüşü’ sadece 2006-2008 yıllarını karşılaştırarak son derece kaygı verici bir trendi ortaya koymuştur.
“Her iki araştırmada da yer alan dört ülke teröristlere işkence edilmesine izin vermede/göz yummada dramatik bir artışın olduğunu göstermektedir: Hindistan (%32’den %59’a), Nijerya (%39’dan %54’e), Türkiye (%24’den %51’e), ve Güney Kore (%31’den %51’e). Ayrıca Mısır (%25’den %46’ya) ve ABD’de de (%36’dan %44’e) önemli bir artış meydana gelmiştir.”
Her ne kadar bu çalışmanın bilimselliği tarafımızdan henüz değerlendirilmemiş olsa da, sonuçlar bizlerin de kaygı ile karşıladığı son derece tehlikeli gidişatı doğrular niteliktedir.
Sevgili dostumuz Hrant Dink’in öldürülmesi ile başlayan 2007, Türkiye açısından sonraki yıllarda birçok açıdan milat olarak değerlendirilebilecek önemli politik, sosyal ve insan hakları gündemini meşgul eden gelişmelerin yaşandığı bir yıl olma özelliği göstermiştir. Son dönemde yoğunlaşan kaygı verici siyasal ve sosyal gelişmeler, ülkemizde bir yandan başta yaşam hakkı, işkence yasağı, düşünce ve ifade özgürlüğü olmak üzere ciddi insan hakları ihlallerine, diğer yandan insan hakları duyarlılığında ciddi bir aşınmaya yol açmaktadır. Ülkede resmi ve sivil geniş toplumsal kesimlere egemen olan otoriter, ayrımcı ve ırkçı zihniyet, muhalif siyasi partilerden sivil toplum örgütlerine, bilim insanlarından insan hakları savunucularına kadar herkes için, kısacası tüm demokratik yaşamımız için yok edici bir tehdit haline gelmiştir.
Bu atmosferin bir yansıması olarak, özellikle de Haziran 2007 tarihinde yürürlüğe giren Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nda (PVSK) yapılan değişiklik sonrasında güvenlik güçlerinin tutum ve davranışlarında giderek artan bir sertleşme söz konusudur. İşkence ve kötü muamele uygulamalarında kaygı verici bir artış anlamına gelen bu durum, doğal olarak Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri’nin çalışmalarına da yansımaktadır.
Nitekim 2007 yılı içinde TİHV’in beş kentteki (Adana, Ankara, Diyarbakır, İstanbul, İzmir) merkezlerine işkence ve kötü muamele gördüğü gerekçesiyle başvuru yapanların toplamı ile aynı yıl içinde işkence gördüklerini beyan edenlerin sayısında önceki yıllara göre dramatik bir artış gözlemlenmiştir. 2006 yılında işkence ve kötü muamele gördüğü gerekçesi ile TİHV’e başvuran kişi sayısı 337 iken, 2007’de 452’ye çıkmıştır. Başvuru rakamlarındaki bu artışın ötesinde aynı yıl içinde işkence gördüğü için başvuranların sayı ve oranında da artış görülmektedir. 2006 yılında aynı yıl içinde işkence gören başvuru sayısı 222 iken (yüzde %65), 2007 yılında yıl içi işkence gören başvuru sayısı 317’dir (%70). Yıllık başvuru sayılarındaki artışın yanı sıra işkence ve kötü muamele uygulamalarının önceki yıllara oranla daha kaba ve vahşice nitelikte olduğu görülmektedir. Bu durum önceki yıllık raporlarımızda yer verdiğimiz “Ulusal ve uluslararası duruma ilişkin yapılan saptamalar ışığında işkencenin devam ettiğini ve önümüzdeki süreçte ülkemizdeki yoğunluğunda iniş-çıkışlar olabilmesi ile birlikte, işkencenin iktidarlarca ihtiyaç duyulduğunda yoğun bir şekilde uygulanabildiğini söylemek mümkündür.” tespitinin geçerliliğini ortaya koymaktadır.
Dahası, son yıllarda işkencenin önlenmesine yönelik hükümet yetkililerinin “sıfır tolerans” söylemi, özellikle 1999-2005 dönemindeki bazı olumlu yasal düzenlemelere rağmen, gerçek bir iradeye dönüşmemiş, süreç tersine dönmüş, işkencenin adli, idari ve pratik açıdan cezalandırılmaması eğilimi işkencenin sürmesinde önemli bir etken olmuştur. Başka bir deyişle aslında “işkenceye sıfır tolerans” yerine “işkenceciye tolerans” gösterilmeye devam edilmiştir. Öte yandan, çeşitli değerlendirmelerimizde 12 Eylül süreci ve ardından süregelen çatışma ortamı nedeniyle yaklaşık bir milyon insanın işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı tespitini yapmaktayız. Bir halk sağlığı sorunu olarak değerlendiğimiz bu duruma müdahale etmek, değiştirici ve dönüştürücü bir işlevi yerine getirmek insan hakları ve demokrasi savunucuları olarak ahlaki sorumluluğumuzdur.
Böyle bir yaklaşımın ışığında, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 1990 yılında, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele Davranış ve Cezalandırmalara maruz kalan kişilere fiziksel ve ruhsal tedavi ve rehabilitasyon hizmeti sağlamak ve insan hakları ihlallerinin dokümantasyonunu yapmak amacıyla kurulmuştur. TİHV halen Adana, Ankara, Diyarbakır, İstanbul ve İzmir illerindeki beş tedavi ve rehabilitasyon merkezinde işkence görenlerin tedavi ve rehabilitasyonuna yönelik çalışmalarını sürdürmektedir. Mevcut beş tedavi ve rehabilitasyon merkezinde 2008 yılına kadar toplam 11238 işkence görene ve onların yakınlarına hizmet sunulmuştur.
Vakfımıza başvuran kişilerin fiziksel, psikolojik ve sosyal sorunlarının çözümü için, profesyonel ve gönüllü olarak sayıları yüzlerle ifade edilen sağlık çalışanı, multidisipliner ekipler halinde hizmet sunmaktadır. Tedavi projesi, tedavi hizmetleri sunmanın yanı sıra, bu hizmetin niteliğinin artmasına yönelik, eğitim, bilimsel araştırma, bilimsel etkinlikler gerçekleştirme çalışmalarını da içermektedir. Bu çerçevede ulusal ve uluslararası çok sayıda toplantı düzenlenmiş ve toplantılara katılınmıştır. TİHV, yürüttüğü tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarına paralel olarak aşağıdaki çalışmaları sürdürmüştür:
- İşkence sorunu, sorunun yaygınlığı, işkence görenlerin yaşadıkları travmalar ve işkencenin önlenmesinin ne kadar önemli bir insan hakları sorunu olduğu kamuoyu gündemine taşınmıştır.
- İnsan hakları ihlalleri düzenli olarak izlenmiş, dokümantasyonu sağlanmış ve yıllık insan hakları raporları yayımlanmıştır. TİHV’nin insan hakları ihlalleri kapsamında izlediği alanlar işkencenin yanısıra yargısız infazlar, gözaltında kayıplar, kaçırılmalar, yerinden edilmeler, mülteci sorunu, ifade özgürlüğü ve her türlü ayrımcılığı da kapsamaktadır.
- İşkence ve insan hakları ihlalleriyle ilgili, kimi örneklerinin altta yer verildiği, çok sayıda eğitim programı ve bilimsel konferans düzenlenmiş ve düzenlenen programlarda katılımcı olarak yer alınmıştır.
-İşkencenin etkin araştırılması ve dokümantasyonuna ilişkin ilk uluslararası belge olan İstanbul Protokolü’ne yönelik TİHV’nin Türk Tabipleri Birliği ve Adli Tıp Uzmanları Derneği ile birlikte düzenlediği “Eğiticiler Eğitimi” 19-21 Ocak 2007 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. Bu program için geliştirilen İstanbul Protokolü (İP) eğitici eğitimi eğitim modül ve materyalleri ülkemizin ötesinde dünyada da ilk örnek olmuştur. Öte yandan, bu program, bugünlerde ülkemizde başlatılan 5500 hekim, savcı, hakime yönelik İP eğitimlerinde gerek eğitim materyallerinin hazırlanmasında, gerekse de eğitici havuzunun oluşturulmasında esas alınmaktadır.
– IRCT ile birlikte 2006-2008 döneminde 10 ülkede (İlk projede yer alan Fas, Gürcistan, Meksika, Sri Lanka, Uganda’nın yanı sıra Ekvator, Filipinler, Kenya, Mısır, Sırbistan) gerçekleştirilmekte olan İstanbul Protokolü eğitim projesinde eğitim komitesi koordinatörlüğünü TİHV üstlenmiştir.
-Düzenleme kurulunu Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri A.D., İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri A.D., Türkiye Psikiyatri Derneği, Norveç Tabipleri Birliği, Türk Tabipleri Birliği ile birlikte üstlendiğimiz 5. Uluslararası Ruhsal Travma toplantısı 7-9 Aralık 2007 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. Ana izleği “Yaraları deşmek, yaraları sarmak” olan toplantıda ruhsal incinmelerin bireysel – toplumsal, ulusal – uluslararası boyutları alınarak; örgütlenme, dayanışma, klinik müdahale ile sağaltılması konuşulmuştur. Avustralya’dan Kanada’ya, Güney Afrika’dan Peru’ya 25’in üzerinde ülkeden, ruhsal zedelenmenin yaşandığı bir çok yerden 240’ın üstünde değişik disiplinlerden katılımcı 14 panel, 4 konferans, 9 çalışma grubu, 1 forumda gözlemlerini, deneyimlerini paylaşmıştır.
-2006 yılında “Süddeutsche Akademie für Psychotherapie” ile birlikte başlatılan TİHV çalışanı ve dışarıdan destek veren psikiyatrist ve psikologlar için oryantasyon semineri ve eğitim programını içeren “Psikoterapi Eğitim Programı” 2007 yılında da sürdürülmüştür.
-Bir süredir gündemimizde olan iltica/mülteci konusunda Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) ile ilişkiler 2007 yılında somut programlar çerçevesinde başlamıştır. 30-31 Ekim 2007 ve 29-30 Kasım 2007 tarihlerinde BMMYK’deki görüşmecilere yönelik bir yandan işkence gören sığınmacıların TİHV’e yönlendirilmesi, öte yandan da mülteciler ile görüşme yapanların görüşme teknikleri konusunda eğitim programları gerçekleştirilmiştir. Yanı sıra BMMYK’deki görüşmeciler için “bakımverenlerin bakımı” çerçevesinde supervizyon çalışmaları başlatılmıştır. Konu hakkında daha geniş ve etkin çalışmalar için görüşmeler sürdürülmektedir.
-İşkence görenlerin tedavi ve rehabilitasyonuna ve özellikle çeşitli Avrupa ülkelerindeki mültecilere yönelik kimi inisiyatiflerin çalışmalarına etkin katılım sağlanmaktadır. Bu kapsamda Avrupa Network’unun son toplantısı 19-21 Nisan 2007 tarihinde ülkemizde gerçekleştirilmiştir.
- İşkencenin tespitine ve yürütülen çalışmanın niteliğinin arttırılmasına yönelik çok sayıda bilimsel çalışma yürütülmüştür.
-2003 yılında başlayan başvurularımızın “Yaşam Kalitesinin Ölçülmesi” çalışmasının, özellikle bir arkadaşımızın tez konusuna dönüşmesinin de katkısıyla 2007 yılında tamamlanmıştır. Bu çalışmanın, sonuçları değerlendirilerek tüm merkezlerde uygulanması planlanmaktadır.
-Bir süredir üstünde çalıştığımız ve özellikle hekim/sağlıkçılara yönelik hazırlanan “İşkence ile ilgili Tıbbi Atlas” çalışması tamamlanmıştır. Uzun yıllardır bu konuda bir atlas yapılması gündemde idi. Kıvançla söylemeliyiz ki bu boyutta ve kapsamda tıbbi bir atlas dünyada ilktir.
-Yine bu dönemde “Birleşmiş Milletler (BM) hukuk dışı, keyfi ve yargısız infazların önlenmesi ve soruşturulmasına ilişkin el kılavuzu-Minnesota Protokolü” ilk kez tarafımızdan çevirilip, Türkçe olarak basılmıştır.
-Başvurularımızla ilgili yapılan iki bilimsel çalışma 19-23 Ağustos 2007 tarihinde ABD’de gerçekleşen Uluslararası Myopain Kongresinde sunulmuş, önemli yankılar uyandırmıştır.
- İşkenceye uğrayan başvuruların fiziksel ve ruhsal yönden izlenmesi sayesinde alternatif tıbbi raporlar geliştirilmiştir. Bu raporlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde ve ulusal temyiz mahkemelerinde kabul görmektedir.
- Cezaevlerindeki izolasyon uygulamaları nedeniyle ortaya çıkan mağduriyetlerin giderilmesine çalışılmış, bu konular da kamuoyu gündemine taşınmıştır. Bu konuda 5. Uluslararası Ruhsal Travma toplantısında, BM İşkence Raportörü ve pek çok uzmanın katılımı ile, tecrit ile ilgili BM ilgili organlarında tartışmaya açılmak üzere ortak bir metin hazırlanmıştır.
- Bir süredir gündemimizde olan Ortadoğu’ya yönelik ‘Barış için Sağlıkçılar Köprüsü’ perspektifi, özellikle Ortadoğu’da ilişki içinde olduğumuz kişi ve kurumlarca, önemli ölçüde kabul görmüş ve bu konuda bizimle birlikte çalışmak arzusunda olan IFHHRO ve Norveç tabipleri Birliği’nin de katılımı ile ilk toplantısının ülkemizde olacağı bir çalışma başlatılmıştır.
- İşkencenin önlenmesinde önemli katkılar sunacağına inandığımız “İşkence ve diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Aşağılayıcı Muamele ve Cezanın Önlenmesi Birleşmiş Milletler Sözleşmesi Seçmeli Protokolü’nün ülkemiz tarafından onaylanarak uygulamaya sokulması Projesi” ve “Avrupa Birliği uyum sürecinde işkence ile ilgili mevzuatın, adli ve idari uygulamaların gözden geçirilerek eksikliklerin giderilmesine yönelik çok yönlü çalışmaların yapılmasını kapsayan projeler” bu dönemde de sürdürülmüştür.
TİHV, tedavi ve rehabilitasyon çalışmaları sırasında topladığı bilgilerin sayısal ve istatistiksel olarak değerlendirilmesi ile yıllar boyunca işkencenin yaygınlığı, gözaltı uygulamaları, kullanılan işkence yöntemleri, hukuki uygulamalar ve cezaevi koşulları hakkında somut bilgilere ulaşmış, işkence sonucu ortaya çıkan fiziksel ve ruhsal bozukluklarla ilgili önemli bir bilgi birikimi oluşturmuştur. Bu çalışmalar işkence ve işkenceye bağlı oluşan sorunların yok edilmesi çabasına önemli katkılarda bulunmaktadır. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri çalışmalarının güncel değerlendirmesini yapmayı amaçlayan bu rapor, aynı zamanda Türkiye’de söz konusu problemi daha iyi anlamaya yönelik olarak hazırlanmıştır.
Ülkemizde işkenceye karşı, tüm dünyanın takdirle karşıladığı, ciddi ve nitelikli bir mücadele yürütülmektedir. TİHV çalışmaları da, ülkenin değişik kentlerinde ortak bir amaç için çalışmalar yapan, sağlık çalışanı ve insan hakları savunucusu yüzlerce duyarlı insanın eseridir. Bu mücadelede, başta insan hakları hareketinin tüm unsurları olmak üzere farklı toplumsal kesimlerden, düşünce ve uzmanlık alanlarından çok sayıda kişi ve kuruluşun önemli payı ve emeği bulunmaktadır.
Elbette asıl büyük pay, maruz kaldıkları insanlık dışı uygulamalara karşın “ben işkence gördüm!” diyebilenlere aittir.
İşte bu nedenledir ki, her şeye karşın geleceğe umutla bakabilmekte ve “Yalnız değiliz; İşkencesiz bir dünya için hep birlikteyiz” diyebiliyoruz.
Bu çalışmalara katkıda bulunan, bizi yalnız bırakmayan tüm dostlarımıza, çalışmalarımıza başından bu yana destek veren başta İnsan Hakları Derneği ve Türk Tabipleri Birliği olmak üzere ilgili tüm kurumlara, şükranlarımızı sunarız.
Metin Bakkalcı, Dr.
TİHV Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri Koordinatör Yardımcısı
Ankara, 2008