MENÜ
ANA SAYFA
x

Suç ve Ceza

09.11.2015

09 Kasım 2015

Bugün peş peşe okuduğum haberler, ardından Nokta’da yayınlanan sevgili Eren Keskin söyleşisi ile birlikte ergenlik ve gençlik dönemimin en önemli şekillendiricisi olan Dostoyevski’yi getirdi aklıma. Kitaplığı açtım, “Suç ve Ceza”yı çıkarıp kokusunu içime çektim tam 60 yıl önce basılmış, sayfaları sararmış kitabın. Ben doğmadan üç yıl önceki İngilizce baskısından okumuşum o kitabı. Dostoyevski’nin diğer kitaplarını Türkçesinden okurken, onu neden İngilizcesinden okumuşum, onu edinmişim, şimdi hatırlayamıyorum ama öğrenci bütçemle bir sahaftan ucuza alınmış olma olasılığı çok yüksek.
Bu ülkenin yüz aklarından, yaşamını insan hakları mücadelesine adamış o güzel, o yürekli kadın, sevgili dostum Eren Keskin söyleşisinin bir yerinde hakimlerin okumayan kesim olduklarını düşündüğünü belirtiyor. Okumaya zamanları da olmadığını söyleyerek, bir biçimde mazur görüyor onları ve sonra da ekliyor: “Onlar her zaman devletin hâkimidirler. Bağımsız bir yargıç, savcı olabileceğine asla inanmıyorum. Hep devlete dayanırlar ve hep bir korkuları vardır. İşlerini kaybetmekten korkarlar. Burada sadece Sacit Kayasu’yu saygıyla anmak gerekiyor. 12 Eylül’le ilgili soruşturma açtı diye avukatlık bile yaptırtmadılar. Savcılar ve yargıçlar bu kadar bağımlı olunca, AKP’nin de kendisine bağlı yargıçlar bulması zor olmadı. Güç neredeyse, yargıçlar ve savcılar ona yaslanırlar.” İşte bu “devletin hakimi” tanımlaması; Temizöz dahil 21 kişinin katlinden yargılananların tamamının beraati ile sonuçlanan dava, ardından İzmir’de bir kadının eliyle polisi itmesini “cebir kullanarak direnme” sayan savcılığın, kadını dakikalarca döven polislerin işledikleri suçu, işkence yerine basit yaralama sayarak verilen 1 yıl 3 ay hapis cezasını da çok görüp,  “kızgınlıkla” ve “tahrik” altında dövdüklerini ileri süren cezayı 4 aya kadar düşürülmesi talebi ve daha niceleri birlikte, acaba okumuşlar mıdır “Suç ve Ceza”yı diye düşünmeme yol açtı.
Zaman zaman tıp fakültesindeki öğrencilerime sorarım, düşünürlerden ya da edebiyatçılardan biri ya da diğerini okuyup okumadıklarını. “Suç ve Ceza” ders kitabı olarak okutulması gerekenlerden hukuk fakültelerinde eğitim görenler için anlaşılan. Bizim hekim adayları da ders çalışmaktan okumaya zaman ayıramadıklarını iddia ederler, zamansızlıktan okuyamadıkları mazereti hukukçular için de geçerli demek ki. O zaman biz de insan olmanın temelini oluşturacak, insanlık değerlerini esas alacak hukukçular yetiştirmek için bazı temel eserleri ders kitabı olarak okutabiliriz. Belki böylece bir şeylerin hukukçusu olmaktan alıkoyabiliriz onları.
Çok çarpıcı bir bölüm daha var söyleşide; “İnsan hakları savunucuları Levent Ersöz’ü çok iyi tanır. Şırnak’ta görev yaparken, “Burası Şırnak Cumhuriyeti. Burada benim sözüm geçer” diyerek, canları katledilen ailelerin hesap sormasının bile önüne geçiyordu. Böyle bir adamı özür dileyerek serbest bıraktı, Erdoğan Hükümeti’nin hâkimleri.”
Camiyi kirlettikleri için cezalandırılan meslektaşlarımıza bu cezaları biçen hâkimler, insanları katledenleri ve işkenceden geçirenleri serbest bırakan hâkimler ile adaletin lime lime edildiği bu topraklarda mücadele kolay değil ama boynumuzun borcu ama bize vicdan sözcüğünü öğreten Dostoyevski’ye de borcumuzdur.

http://www.evrensel.net/yazi/75255/suc-ve-ceza#.VkA84kp_hro.twitter