MENÜ
ANA SAYFA
x

Basın Toplantısı Metni

BASIN AÇIKLAMASI
11.04.1996

11 Nisan 1996
Dışişleri Bakanlığı bir süreden beri Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nı hedef alan bir kampanya başlatmış bulunmaktadır.

Dışişleri Bakanlığı, hayali tedavi merkezleri projeleri hazırlayarak yabancı ülkelerden para sağladığımızı, Türkiye’de yaygın işkence ve kötü muamelede bulunulduğu şeklinde siyasi propaganda yaptığımızı iddia etmekte ve TİHV hakkında adli ve idari soruşturma başlatılmasını istemektedir.

Önce 21 Aralık 1995 tarih ve AKGY-1S19-13790 sayılı yazıyla Sağlık Bakanlığı’nı harekete geçirerek ve daha sonra, elçiliklere mektup yazarak, basın bülteni yayımlayarak, söz konusu bakanlığa bağlı Avrupa Konseyi, İnsan Hakları ve AGİT Genel Müdürlüğü’nün 29 Ocak 996 gün ve 164-1037 sayılı yazısıyla Genelkurmay Başkanlığı’nı (Adli Müşavirlik), Adalet Bakanlığı’nı (UHDİGM), İçişleri Bakanlığı’nı (APK, EGM, JGK), Sağlık Bakanlığı’nı (DİDB, TSHGM), MİT Müsteşarlığı’nı ve MGK Genel Sekreterliği’ni Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın gerçek durumunu saptamak, izlenebilecek yolları ve alınabilecek tedbirleri tesbit etmek ve koordinasyonu sağlamak amacıyla toplantıya çağırarak; Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nı Devlet’in önemli ve acil gündemine sokmakta ve hakkımızda olağanüstü soruşturmalara neden olmaktadır.

Dışişleri Bakanlığı’nın 2 i aralık 1995 tarihinde Sağlık Bakanlığı’na yaptığı yazılı başvuru ile adli ve idari işlemlerin başlatılmasını istemesinden sonra Ankara, İstanbul, İzmir ve Adana Merkezlerimiz İl Sağlık Müdürlükleri’nin ve Cumhuriyet Savcılıkları’nın sözlü  ve yazılı soruşturmalarına konu olmuştur.

 Sağlık Bakanlığı ayrıca, valiliklere ve sağlık ocaklarına bir yazı yazarak Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın tedavi hizmetleri ile ilgili bilgi ve belge toplamaya başlamıştır. Sağlık Bakanlığı Merkezlerimizin kayıt yaptırmasını ve ruhsat almasını, eski ve yeni başvuruların ad ve adreslerinin ihbar edilmesini, gönüllü ya da profesyonel hekim ve sağlık kurumlarının adreslerinin bildirilmesini istemektedir.

Ankara Merkezi ile ilgili olarak ise Sağlık Bakanlığı Başmüfettişi ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmalarını sürdürmektedirler.

Bu soruşturmaların ilk sonucu olarak: Adana Temsilcimiz Mustafa Çinkılıç ile Temsilcilik hekimimiz Dr. Tufan Köse hakkında TCK’nın 526. ve 530. maddeleri uyarınca dava açılmış bulunmaktadır. Diğer soruşturmaların sonucu beklenmektedir.

 Dışişleri Bakanlığı’nın 1990’da çalışma!ara başlamış olan ve her yıl Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce denetlenen Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın kuruluşundan altı yıl sonra başlattığı bu kampanya özünde siyasi bir amaç gütmektedir.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın insan hakları ile ilgili dokümantasyon çalışmalarını içeren yayınları; yaygın ve sistematik işkence mağdurlarını tedavi hizmetleri ve bu hizmetlere ilişkin raporları, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nı ülke içinde ve dışında tanıtmış, güvenilirliğini sağlamıştır.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı, işkencenin ortadan kaldırılması ve genel olarak insan hakları ihlallerinin en aza indirilmesi amacı ile yetkilileri uyarmayı ve kamuoyunu duyarlı kılmayı ilke edinmiştir. Bu çabalarını, insan haklarının evrenselliğini gözeterek ülke içinde ve dışında sürdürmektedir.

Bu noktada, tartışma süreci çoktan sonlanmış bazı evrensel değerleri vurgulamakta yarar görüyoruz:

1) İşkencenin lanetlenmesi,

2)Lanetlenen işkence sonucu mağdur olanların toplum tarafından sahiplenilmesi,

3) işkence mağdurlarının güvence altına alınması,

Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın varoluş nedeni ve işlevi bu değerlerin ülkemizde de yaşama geçirilmesidir.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı attığı somut adımlarla, hem bu değerlerin yaşama geçirilmesine hem de dünyadaki benzer çalışmalara anlamlı katkılarda bulunmaktadır.

işkence mağdurlarının sahiplenilmesinin ve güvence altına alınmasının uygulamadaki ifadesi, mağdurun ilgili kuruluşlarla olan ilişkisinin güvene dayalı gizli bir ilişki olmasıdır. Tıp etiğinin evrensel ilkelerinden olan gizlilik, işkence gibi özgül bir konuda birçok açıdan yaşamsal öneme sahiptir. Bu özgül konuda tartışmasız öncelikli olan, işkence mağdurunun ruhsal, sosyal ve fiziksel sağlığının kazanılması ve korunmasıdır

Bu temel ilkelerin ne gerekçe ile olursa olsun, yok edilmesine yönelik her türlü çaba, işkenceyi ve işkencecileri doğrudan desteklemek anlamına gelir. Dışişleri Bakanlığı’nın dikte ettiği biçimde başlatılan uygulamalar evrensel ölçekte çoktan bitmiş bir tartışmayı yeniden gündeme getirmeyi amaçlamaktadır. Türkiye İnsan Hakları Vakfı bu tartışmada taraflar ve işkencecileri koruma telaşı içinde olanlara şu soruyu yöneltme gereksinimini duymaktadır

Bugüne dek yapılan işkence ihbarlarından kaçı hakkında yasal girişimler başlatılmış; bu girişimlerin ne kadarı sonuçlandırılmıştır?

Söz konusu kişi ve kurumların asıl bu konuda telaşlanmaları, ülkemiz için daha hayırlı olacaktır.

Dışişleri Bakanlığı’nın, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Genel Kurmay Başkanlığı (hukuk işleri), İçişleri Bakanlığı’na bağlı Araştırma Planlama Koordinasyonu Dairesi, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Milli istihbarat Teşkilatı ile birlikte ortak toplantı düzenlemesi, hakkımızda “Devlet Fermanı” çıkarma amacını güden siyasi bir girişimdir. Bu toplantıda ne gibi kararlar alındığını henüz bilmiyoruz. Ancak denetim süreçleri yasalarla belirlenmiş ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün her yıl düzenli denetimine tabi bir sivil toplum örgütünün ülkenin tüm silahlı güçlerinin ve istihbarat örgütünün gündemine sokulması, sivilleşme ve demokratikleşme konusunda Dışişleri Bakanlığı’nın hangi düzeyde olduğunu çarpıcı bir biçimde göstermektedir.

Türkiye’nin insan haklarının sürekli ve ağır biçimde ihlal edildiği, işkencenin yaygın ve sistematik biçimde uygulandığı bir Ülke olduğu yolundaki eleştirilere ve özellikle Avrupa Birliği’nin demokratikleşme önerilerine, resmi makamlarca hep; “Demokratikleşmeyi yabancı ülkeler istiyor diye değil, halkımız istiyor diye gündeme getireceğiz” yanıtları verildi. Şimdi Dışişleri Bakanlığı’na sesleniyoruz ve demokrasi istediğimizi yineliyoruz. Dışişleri Bakanlığı’nı yönetenler gibi düşünmeme, devletten farklı tavır alma ve görüş belirleme yani devletin borazanı olmayı reddetme hakkımızı kullanmayı sürdüreceğimizi yineliyor ve bunu bir kez daha kamuoyuna duyuruyoruz.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na yönelik, insan hakları belgelerine ve Türkiye’nin imzaladığı sözleşmelere uymayan bu baskıcı girişim. gerçekte toplumun sivilleşmesi ve çoğulcu katılımcı demokrasinin gelişimini engellemeye yöneliktir ve tüm toplumu ilgilendirmektedir. Bu nedenle basını bu “skandal” girişimi kamuoyuna duyurmaya ve demokrasi güçlerini dayanışmaya çağırıyoruz.

Yavuz Önen

TİHV Başkanı