GENEL DEĞERLENDİRME
Yönetim Kurulu olarak; 2003 yılında vakfımızın etkinliklerinde emeği geçen çalışanlarımıza, gönüllülerimize, destek ve yardımları nedeniyle; başta İHD ve TTB olmak üzere kuruluşlarımıza, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı ve üyelerine, uluslararası kuruluş ve insan hakları örgütlerine ve özel olarak IRCT ve FİDH’a, teşekkür ediyoruz. Geçmiş yıllarda aramızdan ayrılan kurucu üyelerimizi saygıyla anıyoruz.
20 Mart 2003 günü dünya tarihinde yeni bir sayfanın açıldığı bir tarih olmuştur. ABD ve müttefikleri uluslararası hukuku çiğneyerek Irak’ı bombalamış sivil insanları öldürmüş, çevreyi tahrip etmiş ve Mezopotamya tarihinin yedi bin yıllık eserlerini sergileyen müzeleri yağmalamıştır. Bu insanlık ve hukuk dışı müdahaleye karşı ülkemizde gelişen tepkilere TİHV de katıldı. Kamuoyuna yönelik; tek başına, toplu olarak açıklamalar yaptı. 1 Mart Ankara mitingine katıldı. ABD askerlerinin ülkemiz topraklarını kullanmasına izin verilmemesi için TBMM Başkanı ve TBMM komisyon başkanlarıyla, iktidar ve muhalefet partilerinin grup başkanlarıyla görüşme yapan STK heyeti içinde yer aldı. Bu tezkerenin reddedilmesinden sonra, savaş süresince askeri üslerimizin kullanılması ve gereğinde TSK’nin asker göndermesini öneren ikinci tezkerenin de kabul edilmemesi yönündeki benzer çabaları da sürdürdü. Savaş ve işgal karşıtı tavrımızı ilişki içinde olduğumuz tüm uluslararası kişi ve ortamlara da aktardı. Irak’ın işgali süreci ve sonrası vakfımızın da en önemli gündemini oluşturmuştur.
2003 yılının başka bir özelliği de iç durumumuzla ilgilidir. Geçen yıla 3 Kasım 2002 genel seçimlerinden sonra AKP’nin tek başına kurduğu yeni hükümetlerle başladık. 58. ve 59. Hükümetlerin programını önemli ölçüde belirleyen de Türkiye’nin AB ile uyum sürecinin gerektirdiği siyasi ve ekonomik yükümlülükler olmuştur. Yeni hükümet, bir yandan dört ayrı paketle uyum yasaları düzenledi, önceki hükümetin kurguladığı resmi insan hakları örgütlenmelerini yeniden biçimledi, insan hakları örgütleri ve Vakıfla kurumsal ve yoğun ilişkiler düzenledi. İnsan Hakları Danışma Kurulu (İHDK), İnsan Hakları Başkanlığı (İHB), İnsan Hakları İl ve İlçe Kurulları, İnsan Hakları Eğitimi On Yılı Ulusal Komitesi, Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Dışişleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü, Vakıflardan Sorumlu Devlet Bakanlığı ile geçmiş yıllara göre daha yoğun bir ilişki içine girilmiştir. TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış; parlamento, hükümet ile ilişkilerimizin düzenlenmesinde, sorunlarımıza çözüm bulmada insan hakları örgütlerine ve Vakfımıza önemli ölçüde yardımcı olmuştur.
2004 Aralık ayında, Kopenhag’da toplanacak AB Konseyi, Komisyonun hazırlayacağı ilerleme raporunu değerlendirecek ve Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin başlama tarihini belirleyecektir. Bu nedenle hükümet insan hakları örgütleriyle görüşmelerini sıklaştırmıştır. Göreve geldikten hemen sonra Vakfımızı ziyaret eden, 58. Hükümette Başbakan Yardımcısı ve İnsan Haklarından sorumlu Devlet Bakanı Ertuğrul Yalçınbayır, İnsan Hakları Danışma Kurulu Yönetmeliğini kurulu daha katılımlı kılmak amacıyla değiştirmiş ve Vakfımız da kurul üyesi olmuştur. 59. Hükümet döneminde kabine dışı kalan Yalçınbayır’ın yerine Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül insan haklarından sorumlu bakan olmuştur. Ancak, dört uyum paketi hazırlanmasına, olağan ve olağanüstü olmak üzere pek çok toplantı yapmasına rağmen, bu kurula hiçbir konuda danışılmamıştır. Hatta, Vahit Bıçak İnsan Hakları Başkanlığına seçildikten sonra Danışma Kurulu’nun kendi yönetmeliği değiştirildiğinde bile danışma kurulu bilgilendirilmemiştir. Oysa, Danışma Kurulunun her toplantısında kürsü, sırayla Başbakan, İçişleri ve Adalet Bakanları tarafından insan haklarına ne denli sahip çıktıklarının propagandasını yapmak üzere kullanılmıştır. Kurula katılan sivil toplum örgütleri ve üniversite öğretim üyeleri oluşturulan alt komisyonlarda iyi niyetle çalışmalarını sürdürmüştür. Vakfımız ve TTB temsilcilerinin başkanlığında ve sekreterliğinde çalışan İşkence Komisyonu işkencenin ortadan kaldırılmasına yönelik bir rapor hazırlamış, kurulun onayından geçirmiş, Danışma Kurulu Başkanlığı’na teslim etmiştir. Bu rapor ayrıca, Hükümete verilmek üzere, kendi isteği üzerine yaptığımız bir görüşmede Sayın Abdullah Gül’e elden verilmiştir. Raporun akıbetini izleyeceğiz. Danışma Kurulu ile ilgili sorunları iletmek amacıyla otuz imzalı bir yazı ile Abdullah Gül’den istediğimiz görüşme talebi iki aya yakın bir süredir yanıtlanmamıştır. Gelecek Danışma Kurulu toplantısına kadar bir yanıt gelmediği takdirde Danışma Kurulu ile ilişkilerimizi gözden geçireceğimizi kamuoyuna açıklamış bulunuyoruz. Otuz imzalı bir açıklama yaparak Danışma Kurulu’nun işlevi ve çalışmaları ile ilgili kaygılarımızı dile getirdik.
Yedi uyum paketi ile bazı alanlarda olumlu yasal değişiklikler yapılmasına, Sivil ve Siyasal Haklar ile Ekonomik Demokratik, Kültürel Haklar Uluslararası ikiz sözleşmelerin imzalanmasına ve kabul edilmesine rağmen yasal alanda yapılması gereken pek çok değişiklik olduğunu belirtiyoruz. Başta 12 Eylül Anayasası olmak üzere siyasal yaşamımızı ve temel hak ve özgürlük alanlarını düzenleyen pek çok yasanın antidemokratik yapılarını korumakta olduklarını her görüşmemizde anlatıyoruz. Hükümetin bir demokratikleşme hamlesi içinde olduğunu iddia ettiği bir dönemde bile uygulamada ciddi sorunlar yaşıyoruz. Polis, toplantı ve gösteri hakkını kullananlara karşı aşırı şiddet kullanmaya devam ediyor. Ordu, sivil ve siyasal yaşam üzerindeki ağırlığını her fırsatta açığa vuruyor. F Tipi cezaevlerine çözüm getirilmediği gibi yenilerinin inşaatına başlanıyor. Bu cezaevlerinde tecrit uygulamaları değişmedi. Güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu ölümler, keyfi tutuklama ve gözaltılar geçen yılın da dikkat çekici olaylarıdır. DGM’lerin muhalif siyasi düşünceleri yargılama işlevi sürüyor. Düşünce suçlanıyor, yargılanıyor. Örgütlenme özgürlüğü üzerindeki baskılar arttı. Anayasa ve siyasi partiler yasasında değişiklikler yapılarak siyasi partilerin kapatılması zorlaştırıldığı halde Anayasa Mahkemesi’nin gündemindeki, bazı partilerin kapatılması davaları düşmedi. Yargı, suç zanlısı güvenlik güçlerini koruyor. Dokunulmazlık kuralı da değişmedi. İşkence davaları zaman aşımı sınırına kadar sürüyor.
Hükümet zorla göç ettirilmiş milyonlarca insanın geriye dönüşüne yönelik adımlar atmadı. Kürtçe öğretim kursları büyük uğraşlardan sonra açılabildi. Kürtçe radyo ve televizyon yayınlarına Yönetmelikle zorluk çıkarma yöntemi uygulanıyor. AİHM’nin yeniden yargılama kararı, DEP milletvekillerinin tutukluluk haline son veremedi.
İşkencenin önlenmesi için yasalarda önemli değişiklikler yapılmasına rağmen işkence yaygın ve sistematik olarak uygulanmıştır. Geçen yıl tedavi merkezlerimize sağlık hizmeti almak üzere 924 başvuru olmuştur. Bu başvuruların 342’si 2003 yılında işkence ve kötü muameleye uğradığını beyan etmiştir. Çağrılı olduğumuz AB Genel Sekreterliği ve ayrıca Reform İzleme Grubu Alt Komisyonu toplantılarında, gerçek anlamda bir irade kullanımına örnek oluşturmak üzere bu başvuruların bazılarını ihbar kabul ederek suçluların teşhir edilmesini, komiserlerin, emniyet müdürlerinin, kaymakamların, valilerin ve bakanların görevden alınmasını, tümü hakkında yargı sürecinin başlatılmasını önerdik.
Vakfımız, işkencenin ortadan kaldırılması ve işkence görenlerin tedavisi çabalarını arttırmaktadır. Uzun süreli açlık grevlerinin sonuçlarını ve fizik tedavi hizmetlerinin yaşam kalitelerini nasıl etkilediğini inceleyen bilimsel çalışmalara başlanmıştır. İstanbul Protokolü’nün ulusal ve uluslararası alanlarda eğitiminde önemli roller üstlenmiştir. Vakfımız son zamanlarda hem hükümet hem de AB resmi kuruluş temsilcilerinin işkence tanımını geniş tuttuğumuz yönündeki eleştirilerine muhatap olmaktadır. Ancak BM’in, Dünya Tabipler Birliği’nin ve Tokyo Deklarasyonu’nun işkence tanımını geçerli saymaya, işkence ve kötü muamele ayırımını reddetmeye devam edeceğiz.
Demokratik yaşamımıza yönelik tehditler çeşitli alanlarda devam ediyor. İnsan hakları örgütlerine İHD’ye TİHV’ye yönelik idari ve yargı baskıları bu tespitimizin en açık kanıtlarıdır. 2003 yılında da bu baskılara yanıt vermek, direnmek önemli ve yoğun bir çalışmayı gerektirmiştir. TİHV‘nin işyerleri değiştirilerek sürülen üç hekiminden sadece Adana’da Mehmet Antmen görev yerine iade edilebilmiştir. Diyarbakır’daki hekim arkadaşlarımız eski görevlerine iade edilmemişlerdir. Mehmet Emin Yüksel yargı kararıyla geri dönebilmiştir. Recai Aldemir beklemektedir. Bu, OHAL’in hukuken kaldırılmış olmasına rağmen fiilen devam ettiğinin belirgin bir işaretidir. İzmir Temsilciliğimizin çalışanı arkadaşlarımız Dr. Alp Ayan ile Günseli Kaya’ya yönelik yargı baskısı devam etmiştir. İzmir İnsan Hakları İl Kurulu kararı uyarınca Vali tarafından başlatılan İstanbul Protokolü eğitim çalışmalarına katılan hekimler hakkında yine Vali tarafından polis müdahalesi sonrasında soruşturma başlatılmıştır. Diyarbakır Temsilciliğimiz aleyhine açılan davanın bir bölümü Yargıtay aşamasında. Sağlık Bakanlığı, bütün temsilciliklerimizi, İstanbul’u birkaç kez olmak üzere; ve gönüllü hekimlerimizin muayenehanelerini teftiş ettirerek taciz etmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü dokuz yıldan beri çalışmalarını sürdüren ve vakıfların denetiminden geçen Adana Temsilciliğimizin kuruluşunu zamanında bildirmediği gerekçesiyle kapatılmasını istemiştir. İtirazımız üzerine temsilciliğimizin kuruluşunun tescil edildiği tarafımıza bildirilmiştir. Yine Vakıflar Genel Müdürlüğü bu sefer müfettiş raporları doğrultusunda: BM Mülteciler Komiseri, AB Parlamentosu Temsilcisi ve AP İnsan Hakları Komiseri ile izinsiz görüşme yaparak ve ilgili oldukları konularda yazılı rapor vererek işbirliği yapmaktan; ayrıca açlık grevleri ve ölüm oruçlarına katılan ve sağlık sorunları nedeniyle cezaevlerinden salıverilen tutuklu ve hükümlülere sağlık hizmeti vermek amacıyla izinsiz yardım kampanyası düzenlemekten suçlu olduğumuza kanaat getirerek, TİHV Yönetim Kurulunun görevden alınması ve cezalandırılması için iki koldan yargı yolunu açmıştır. Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki görevden almayla ilgili davanın üçüncü duruşmasına Davacı vekili gelmediği ve biz de devamını istemediğimiz için üç aylık süre içinde bir başvuru olmadığı takdirde davanın düşmesi ihtimali belirmiştir. İzinsiz yardım topladığımız savıyla Cumhuriyet Savcılığı’na ceza talebiyle gönderilen dosya savcılıkça Valiliğe havale edilmiştir. Valiliğin her yönetim kurulu üyesine ayrı uygulanmak üzere verdiği yüz ellişer milyonluk cezaya itiraz etmiş bulunuyoruz. Bu ayrıntılar, Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelerde ve özellikle BM İnsan Hakları Savunucularını Koruma Bildirgesinde yazılı yükümlülüklerin gözetilmediğini kanıtlamaktadır. Sürekli yargı ve idari tehdidi altındayız; ve bu soruşturma-yargılamalar, zamanımızın ve gücümüzün önemli bir bölümünün heba olmasına neden olmaktadır.
Geçen çalışma döneminin bir başka özelliği uluslararası görüşmelerimizin ve çalışmalarımızın yoğunluğudur. Amnesty International (AI), Human Rights Watch (HRW), FIDH, IRCT ilişkilerimizin gelişmekte olduğu en önemli uluslararası insan hakları örgütleridir. Ayrıca, İskandinav ülkelerinde AB üyesi diğer ülkelerdeki insan hakları örgütleriyle de temas halindeyiz. Dayanışma Komitelerimizle de daha sürekli iletişim içine girdik. Bu amaçla aylık bir bülten yayınlıyoruz. Ülke dışından gelen üniversite hocaları, öğrencileri, gazeteciler, Radyo ve TV kanalları muhabirleri, hükümet, siyasi parti ve parlamento temsilcileri de vakfımızı ziyaret etmişlerdir. Avrupa Konseyi’nin, Avrupa Parlamento’sunun, AB Komisyonu Türkiye Temsilciliği’nin, AB Dönem Başkanı Büyükelçiliklerin ve diğer yabancı ülkelerin Ankara’daki Büyükelçilikleriyle ve bazı illerdeki temsilcilikleriyle de Türkiye’nin AB ile uyum sürecinin yoğunlaştırdığı bir ilişki ortamı yaşandı. Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı ile Strasbourg’ta, İlerleme Raporu sorumlusu Oostlander ile Ankara’da yapılan görüşmelerde de uyum süreci görüşüldü. Uluslararası Af Örgütü’nün Şubat 2004 tarihinde Türkiye’yi ziyareti sırasında ifade ettiği iyimserlik, AB üyesi ülkelerde ve AB’nin resmi ortamlarında da paylaşılmaktadır. Yıl sonundaki zirvede Türkiye’nin siyasi kriterleri yerine getirdiğine ilişkin bir karar çıkacağını tahmin ediyoruz.
Bu ortamlardaki görüşmelerde de en büyük bilgi kaynağımız Dokümantasyon Merkezimizin ürettiği günlük aylık yıllık raporlardır. Merkezimiz yönetim düzeyinde kurulan ilişkilerden bağımsız olarak da yoğun olarak sorulara muhatap olmaktadır. Öğrencilerin ve lisan üstü çalışma yapanların bilgi edinmek ya da staj yapmak üzere başvurdukları önemli bir ulusal, uluslararası odak haline gelmiştir. Dokümantasyon Merkezimiz son iki yıllık çabalar sonucunda geçmiş yıllardaki gecikmeleri kapatmış yıllık raporların Türkçelerinin tamamını kitap haline getirmiştir. 1997 yılından itibaren eksik olan İngilizce çeviriler de tamamlanmış ve geçen yıl baskıya hazır hale getirilmiştir. İngilizce kitap basımları ekonomik nedenlerle bekletilmektedir.
Geçen yılda Vakfımız İnsan Hakları örgütleri ve toplumun değişik kesimleriyle de daha gelişkin bir ilişki yaşamıştır. Kuşkusuz İHD örgütsel ilişkilerimizin başında gelmektedir. FIDH Bölge Toplantısı ile Evrensel Bildirgenin yıldönümü toplantısını Ankara’da, İnsan Hakları Konferansını Mardin’de birlikte düzenledik. Derneğin düzenlediği yıldönümlerine ve etkinliklerine katıldık. Hemen tüm görüşmelerde Mazlum-Der, Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Af Örgütü Türkiye Temsilciliği ile dörtlü bir katılım yaşadık. TTB, KESK VE BAĞLI SENDİKALAR, DİSK, TMMOB, HALKEVLERİ, TBB, TARİH VAKFI, ATÜD, PSAKD, ÇGD, ÇHD, ÖZGÜR ÜNİVERSİTE, BİLGİ ÜNİVERSİTESİ vb. örgütlerle insan haklarının savunulması ve geliştirilmesi uğraşlarında beraber olduk. Sanat Kurumu, TAYAD, İstanbul Kürt Enstitüsü, Türk Demokrasi Vakfı, TESEV, SODEV de değişik nedenlerle geçen yıl ilişki içinde olduğumuz kuruluşlardır. DEHAP, EMEP, ÖDP, HAK-PAR, ÖTP çeşitli nedenlerle görüşme ve iletişim içinde olduğumuz siyasi partiler olmuştur.
Cezaevlerinden sağlık sorunları nedeniyle ceza infazları geçici olarak ertelenen ve TCK’nın 399. Maddesi uyarınca altı ay süre için salıverilen açlık grevi ve ölüm orucu katılımcıları Vakfımızın başvuruları da olan tutuklu ve hükümlülerin sorunlarıyla ilgilenmeye devam ettik. Onların, kalıcı hastalıkları nedeniyle, tekrar cezaevlerine kapatılmalarına karşı çıktık. Bu konuda Adalet Bakanlığı’na bu uygulamanın durdurulması için yazı yazdık. Kamuoyuna açıklamalarda bulunduk, ailesinin ve avukatlarının başvuruları üzerine, Abdullah Öcalan’ın tecrit koşullarının ortadan kaldırılması ve tedavi edilmesi taleplerini içeren bir mektubu Adalet Bakanı’na yolladık.
Genel değerlendirme bölümünde önemli bulduğumuz bazı konulara değindik. Vakıf çalışmaları bir bütün oluşturduğundan Merkez ve Temsilciliklerimizin diğer etkinlikleri Çalışma Raporumuzun diğer bölümlerinde verilmiştir.