GİRİŞ
Geçen yıl Kurucular Kurulu toplantısından kısa bir süre sonra, Mısır’da resmî Adlî Tıp Kurumu ve ülkedeki tüm tıp fakültelerinin adlî tıp kürsülerinin öğretim üyelerine El Nadim, IRCT ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı işbirliğiyle işkencenin belgelenmesi, kısa bir program da olsa İstanbul Protokolü ile ilgili eğitim vermek üzere gitmiştim. İskenderiye’de polis tarafından işkencede öldürüldüğü iddia edilen Khaled Said ile ilgili bir basın açıklamasına katılmak üzere Gazeteciler Sendikası’nın binasındaydık. Daha sonra bizleri arka kapılardan çıkardıklarında gördüğümüz tablo tüyler ürperticiydi. Binanın etrafı polisler ve askerler tarafından sarılmış, yalnız panzerler değil tankların da bina etrafındaki tüm sokak ağızlarına yerleştirilmiş; yüzlerce otobüsün içinin ve sokakların polis ve askerden geçilmediği bir abluka halinin yaratılmış olduğunu doğrudan gözlemiştik. Tahrir Meydanı’ndan aşağıda bir sokağa hızla ilerleyip arabalara bindik ve eğitim yapacağımız şehre gitmek için Kahire’yi ve o korkunç görüntüyü ardımızda bıraktık.
Kurucularımızla buluşup söyleşmekte oldukça eksik kaldığımız bu bir yılın sonuna doğru o gün bizim tanıklık ettiğimiz ve kısa süre için de olsa ardımızda bıraktığımızı sandığımız Kahire ve tam da Tahrir Meydanı bambaşka görüntülerle bu kez hepimizin belleğinde yer edindi. Basın açıklaması yaptığımız işkence olgusunun da epeyce etkili olduğu bir örgütlenme süreci ile Mısır’da sıkıntılı ve yetersiz de olsa Mübarek’in diktatörlüğüne son vermeyi başardı Mısır halkları. Tunus, Cezayir, Bahreyn, Libya birbiri ardına halkların direnişi, mücadelesi ile farklı bir iklime bürünürken, egemenlerin işgalleri, top, tüfek ve uçakla halklarını yok etme girişimleri, ikiyüzlü politikaların bu işgal ve katliamları her zamanki gibi görmezden gelen tutumları ile çatışmalı bir dünyanın orta yerindeyiz.
Tahrir Meydanı’ndaki görüntüyü bir yıl bile geçmeden değiştirebilme becerisi gösterenlerin varlığında, Türkiye İnsan Hakları Vakfı gibi uzun yıllardır işkence mağdurlarına rehabilitasyon hizmeti veren, hukukî destek sunan ve insan hakları ihlallerine karşı mücadele eden El Nadim’in de önemli bir katkısı olduğunu yakından biliyorum. Türkiye İnsan Hakları Vakfı da geçen yıl gerçekleşen pek çok 20. Yıl etkinliğinin de gösterdiği gibi bu topraklarda insan hakları ihlallerinin görünür kılınmasında, insan haklarına dair yaşanan olumlu gelişmelerin tamamında kurucuları, çalışanları ve gönüllüleriyle birlikte önemli bir rol oynamıştır. İnsan hakları mücadelesinin orta yerinde olanların dünyanın her yerinde yargılamalar, tutuklamalar, cezaevleri ve elbette ölümle karşılaşmaları da bu etkin rolle doğrudan ilişkilidir.
Baskıları, tehditleri alt edebilmenin önemli araçlarından biri hak ihlallerini daha açıklıkla görünür kılabilmek, sesimizi daha güçlü duyurabilmektir. Sesimizin güçlü çıkması için de daha çok sese ve dayanışmaya ihtiyaç vardır. Olanaklarımızı, olanaksızlıklarımızı, yaptıklarımızı ve yapamadıklarımızı paylaşarak, önümüzdeki günlerde eksik bıraktıklarımızı birlikte tamamlayabilmek dileği, emeğini ve yüreğini katanlara şükran duygularıyla…
Şebnem Korur Fincancı
TİHV Yönetim Kurulu Başkanı