2008–2009 Eğitim Ve Öğretim Yılı’nın, Tüm Öğrenciler ve Eğitim Emekçileri için Şiddetin Her Türden Ayrımcılığın ve Hak İhlallerinin Son Bulduğu Bir Yıl Olmasını Diliyoruz…
Ülkenin yarınlarını kuracak olan yaklaşık 14 milyon öğrenci, 08 Eylül 2008 Pazartesi günü ders başı yapıyor. Eğitim ve öğretim, sosyal adalet ve barışın hüküm sürdüğü, insan haklarına saygılı, demokratik ve sağlıklı bir toplumsal yaşamın tesis edilmesinde en önemli unsurlardan biridir.
Oysa yeni eğitim ve öğretim dönemi, yıllardan beri süregelmekte olan ciddi yapısal sorunlara yönelik köklü hiçbir önlem alınmadan, çözüm üretilmeden başlamaktadır.
Bu sorunların en başında insan hakları ihlalleri gelmektedir. Milli Eğitim sistemimiz 2007-2008 öğretim yılında temel insan haklarına saygı ve bunu hayata geçirme çabası konusunda kelimenin tam anlamıyla sınıfta kalmıştır. TİHV Dokümantasyon Merkezi’nin ekte yer alan verilerinden de anlaşılacağı üzere geçtiğimiz öğretim yılı boyunca bilim ve aydınlanma yerine şiddet ve baskı üretmeyi görev edinen eğitim kurumlarında “dayak cennetten çıkmadır” anlayışı ısrarla sürdürülmüş, öğrenciler çeşitli gerekçeler ile işkence ve kötü muamele olarak nitelenecek boyutta şiddet uygulamalarına maruz kalmıştır.
Maalesef eğitimde şiddet olgusu günümüzde hâlâ öğretmenin öğrenciyi terbiye edebilmesi için bir yöntem olarak benimsenmekte ve kabul görmektedir. Kaygı verici olan ise bu durumun toplumun büyük bir kesimi tarafından olağan karşılanmasıdır.
Bütün bunların yanı sıra söz konusu dönemde öğrenciler etnik kökenleri, dinsel inançları, cinsiyetleri, sosyal konumları ya da başkaca nedenlerle ayrımcılığa uğramışlardır. Bu bağlamda pek çok Kürt kökenli öğrenci anadilde eğitim olanaklarından mahrum kalmış; Lozan Antlaşması çerçevesinde faaliyet sürdüren azınlık okullarında okuyan öğrenciler yasal, bürokratik, malî ve fiilî zorluklarla karşılaşmışlar; farklı mezhep ve dinsel inançlara sahip öğrenciler zorunlu din dersi baskısı yaşamışlar; kız çocukları cinsiyetleri, giyim ve kuşamları nedeniyle ayrımcılığa uğramışlar; yoksul kesimlerden gelen pek çok çocuk ise yüksek kayıt ücretleri ve harçlar nedeniyle okula ya da dershanelere gidememiş, daha başından bir nevi “at yarışı” niteliğindeki sınav/eğitim sisteminden elenmişlerdir.
Öte yandan demokrat, aydın, sorunlara eleştirel bakan pek çok eğitim emekçisi ise kimi zaman sendikalı oldukları için kimi zaman da öğrencilere yönelen şiddeti, ayrımcılığı ve hak ihlallerini engellemek istedikleri için çeşitli soruşturmalar, tehditler ve sürgünlerle karşı karşıya kalmışlardır.
Örneklerini daha da çoğaltabileceğimiz bu yapısal sorunların temel nedeni eğitim ve öğretim sistemimize egemen olan milliyetçi, ayrımcı, militarist ve otoriter zihniyet yapısıdır. Geçtiğimiz yıllarda Tarih Vakfı tarafından gerçekleştirilen, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın da destek ve katkı koyduğu ders kitaplarını insan hakları bakımından gözden geçiren bir çalışma bu zihniyeti yapısını çok somut biçimde açığa çıkarmıştı. Söz konusu çalışmanın sonuçlarına göre mevcut ders kitapları, dolayısıyla da uygulanmakta olan eğitim müfredatı dogmatik, Evrensel değerleri etnik Türklük bağlamında tanımlayan, özcü, cinsiyetçi, ayrımcı, ölümün yüceltilmesi ve savaşın kaçınılmazlığı vurgulamak yoluyla barış hakkını ihlal eden, şiddeti kutsayan, soyut iç ve dış düşmanlardan gelen sürekli tehdit algısına sahip olan, otoritenin yüceltilip kutsallaştırılmasına dayalı bir itaat kültürü üreten, hak ve özgürlüklerden çok ödev ve sorumlulukları öne çıkaran, hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasını sıradanlaştıran, askerlik ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yüklenen değerler açısından militarizmi olağanlaştıran, yabancı düşmanlığı üreten, çeşitliliğin ve farklılığın bir zenginlik olarak değil de bir problem olarak sunan, öğrencileri sorgulamaya, araştırmaya yönelten değil de bir şeylere inandırmaya çalışan bir içeriğe sahiptir.
Maalesef böylesi bir zihniyete dayalı eğitim sistemiyle ev, okul, askerlik, işyeri gibi hayatın her alanına sinmiş olan şiddetten ve otoriter, hiyerarşik, ayrımcı, ötekileştirici ilişki biçimlerinden arınmak mümkün değildir. Gerçektende insan haklarına, temel özgürlüklere ve değerlere saygılı, demokrasiyi, sosyal adaleti, dayanışmayı ve barış kültürünü geliştirmeyi ilke edinen, soran, sorgulayan ve eyleyen etkin yurttaşların yetiştirilmesi amaçlanıyorsa bu zihniyetin derhal terk edilmesi gerekmektedir.
2008–2009 Eğitim ve Öğretim Yılı’nın başlaması vesilesiyle yetkililere sesleniyor ve uyarıyoruz: Okullarda başta işkence boyutuna varan şiddet uygulamaları olmak üzere her türlü ayrımcılığa ve hak ihlallerine son verilmeli, sorumlular hakkında etkin soruşturma başlatılmalı, bu tür uygulamaların tekrar etmemesi için gerekli önlemler ivedilikle alınmalıdır. Ama hepsinden önemlisi yapılan bilimsel çalışmalar ve eleştiriler dikkate alınarak eğitim sisteminde köklü ve yapısal bir reforma gidilmelidir.
Yavuz Önen
Türkiye İnsan Hakları Vakfı
Yönetim Kurulu Başkanı