22 Ağustos 2016
Basına ve Kamuoyuna
Önceki hafta Diyarbakır ve Mardin’de patlayan bombaların ardından son bir yıldır yaşanan savaş, bombalı saldırılar, darbe girişimleri ve benzeri yollarla içine girilen şiddet sarmalının günlük yaşantımızın kanıksanan bir parçası haline gelmesinden duyduğumuz kaygıyı dile getirmiş ve “Hiç kimse bizden savaşla ve şiddetle yaşamaya alışmamızı beklemesin” diye haykırmıştık. Buna karşın savaş ve şiddet yanlıları inatla bildiklerini okudular ve son on gündür şiddet sarmalını iyice tırmandırdılar. Bu durum bizleri kaygının çok ötesinde geleceğimize dair büyük korkuların içine itmiştir.
Bu tırmanışın son örneğini önceki akşam Gaziantep’in Şahinbey ilçesine bağlı Beybahçe Mahallesi’nde, Kürt yurttaşlarımızın düğününe yönelik canlı bomba saldırısı ile yaşadık. Bu saldırı sonucu en az 29’u çocuk olmak üzere en az 51 sivil yurttaşımız yaşamını yitirirken yüzden fazla sivil yurttaşımız da yaralandı. Ölümlerin daha da artmasından korkuyoruz.
Bu son saldırının öncekilerden çok önemli bir farkı var: Cenazeler ve düğünler, dünyada var olan pek çok kültürde olduğu gibi bu toplumun kültüründe de değer yargıları açısından özel bir yere sahiptir. Bu nedenle de saygı duyulur, dokunulmazlıkları vardır. Oysa Gaziantep de kadın, çocuk ve yaşlı demeden bir düğüne saldırı gerçekleştirilmiştir. Doğrudan sivil halkı hedef alan bu saldırı, insani değerlere hiçbir saygının kalmadığı anlamına gelmektedir. Değer yitiminin bu denli büyük olduğu koşullarda ise kötülüğün varacağı boyutları öngörmek mümkün değildir.
Gaziantep siyasal iktidarın yanlış/kasıtlı politikaları sonucu adım adım adeta IŞİD yuvası haline getirilmiştir. Basına yansıyan haberlere göre Gaziantep, IŞİD’in yaptığı militan ve silah yığınakları, pervasızca eylemleriyle güç gösterisinde bulunduğu bir kent haline gelmiştir. Hal böyleyken 10 Ekim Ankara Barış Mitingi katliamı davasının iddianamesinde katliam sorumluları tarafından Gaziantep’te bir Kürt düğününe saldırı hazırlığı yapıldığı bilgisi yer almıştır. Buna karşın siyasi iktidar, böylesi bir hazırlığı önlemeye yönelik hiçbir somut adım atmamıştır. Türkiye’nin de altına imza attığı uluslararası belgeler yaşam hakkının korunması konusunda doğrudan devletleri sorumlu tutar ve gerekli önlemeleri almakla yükümlü kılar. Siyasal iktidar iddianamede yer alan istihbarat bilgisinin gereklerini yerine getirmeyi ihmal ederek bu saldırının ve gerçekleşen yaşam hakkı ihlalinin bizatihi sorumlusu olmuştur.
Defaten, usanmadan söylediğimiz gibi bu tür saldırıların tamamı barış, demokrasi, adalet ve insan hakları gibi kavram ve değerlere yöneliktir. Özellikle de son saldırının doğrudan barışı hedeflediği ise çok açıktır. Ülkede şiddet ve çatışma ortamı devam ettiği sürece bu tür saldırılara zemin oluşturacaktır. Bu nedenle sorunları konuşarak, müzakere ederek çözme konusunda gerekli adımlar ivedilikle atılmalı, demokrasi ve insan hakları rehber edinilerek mutlak barış tesis edilmelidir.
Gaziantep’te yaşanan vahşi saldırıyı lanetliyor, yaşamını yitiren yurttaşlarımıza rahmet, yaralılara acil şifalar, ölen ve yaralananların yakınlarına da sabır ve dayanma gücü diliyoruz.
TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI