MENÜ
ANA SAYFA
x

Gezi Parkı Davasında Verilen Kararı Reddediyoruz!

ORTAK AÇIKLAMA
26.04.2022

 

Dün Gezi Parkı Davasında Verilen Vahim Kararla Yargının Adalet Dağıtıcısı Olmaktan Çıkıp Siyasal İktidarın Baskı Aygıtına Dönüştüğü ve Adaletsizliğin Kurumsallaştığı Artık Hiçbir Şekilde Örtülemeyecek Kadar Çıplak Hale Gelmiştir.

26 Nisan 2022

İstinaf mahkemesi tarafından beraat kararının bozulmasının ardından 2021 yılında tekrar görülmeye başlayan Gezi Parkı[1] davasının dün görülen karar duruşmasında, bu ülkede adalet bizzat yargıçlar eliyle bir kez daha derin yara almıştır.

Dünkü duruşmada İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 1637 gündür keyfi bir şekilde tutuklu olan Osman Kavalanın hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs gerekçesiyle, takdir indirimi olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet cezasıyla, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Can Atalay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi, Tayfun Kahraman’ın ise hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmek gerekçesiyle 18’er yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetti. Mahkeme ayrıca yedi kişinin duruşma salonunda derhal tutuklanmasına karar verdi.

Bu kabul edilemez kararla sadece yaşadığımız ülke için değil tüm yeryüzü için adalet talep eden insan hakları savunucularına yargı eliyle zulmedilmiştir. Karar tümüyle akla, vicdana ve hukuka aykırıdır. Çünkü adeta bir komediye dönüşen yargılama sürecinin hiçbir aşamasında hak savunucuları hakkında cezalandırılmalarını gerektirecek, her türlü kuşkudan uzak, somut, kesin ve inandırıcı hiçbir delil ortaya konulamamıştır. Var olan tek delil ise Yargıtay içtihatlarına göre yasak kabul edilen kanuna aykırı dinleme kayıtlarıdır. Nitekim, mahkemenin karşı oy kullanan üyesi de “dosyada yer alan söz konusu dinleme kayıtlarının yasak delil mahiyetinde olduğunu, dolayısıyla da hükme esas alınamayacağını” karşı oy yazısında açıkça ifade etmiştir.

Kaldı ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de Osman Kavala’nın Gezi olayları sırasında güç ya da şiddet kullandığına, şiddet içerikli fiilleri teşvik ettiğine ya da bu fiillere izin verdiği veya bu türden suç oluşturan hareketlere destek sağladığına ilişkin herhangi bir delil bulunmadığını ısrarla dile getirmektedir. Daha da ötesi AİHM, Osman Kavala hakkında suç olarak iddia edilen konuların tümüyle temel hak ve özgürlüklerin kullanımına ilişkin olduğunu belirterek Türkiye aleyhine ihlal kararı vermiştir. Ayrıca AİHM, Kavala’nın tutukluluğunun bir tedbir olmaktan öte, ulusal ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde ve tamamen siyasi amaçlarla sürdürüldüğünü vurgulamaktadır.

Dün Osman Kavala, Mücella Yapıcı ve diğer insan hakları savunucularına verilen “ceza”, yurttaş olmanın gereği olarak yapılan toplumsal ve demokratik “itiraz”ın cezalandırılmasından başka bir şey değildir. Bu kararla, yargının adalet dağıtıcısı olmaktan çıkıp siyasal iktidarın baskı aygıtına dönüştüğü ve adaletsizliğin kurumsallaştığı artık hiçbir şekilde örtülemeyecek kadar çıplak hale gelmiştir.

Gezi, nasıl ki yurttaşların hak ve haysiyet mücadelesinin ifade bulduğu tarihsel bir an ise; bu vahim karar da çok daha koyu bir karanlığa yönelişin tarihsel eşiğini oluşturmaktadır. Bu kararla birlikte zaten içinde yaşadığımız zor ve baskı ortamının daha da katmerleneceği ilan edilmiştir. Buna rağmen, şimdi acil görev ve sorumluluğumuz böylesi bir baskı ortamının bizleri teslim almasına izin vermemektir. Topluma reva görülen bu adaletsizliğin karşısında kayıtsız ve sessiz kalmamalıyız. Aksine insan hakları ve demokrasi ilkelerine sahip çıkmakta, hak siyaseti yapmakta ısrar etmeliyiz.

Bizler; insan haklarına saygının, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün korunması için yıllardır mücadele eden kurumlar olarak, bu kararı en sert şekilde kınıyor ve reddediyoruz. Siyasal iktidara öncelikle Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine uygun bir şekilde insan hakları savunucularını korumakla yükümlü olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Yanı sıra siyasal iktidarı yargı üzerinde sürdürdüğü baskıya derhal son vermeye, Anayasa’ya ve başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) olmak üzere altına imza atılan uluslararası sözleşmelere ve bu bağlamda oluşan yükümlülükler gereği AİHM kararlarına uymaya davet ediyoruz.

Hak savunuculuğu cezalandırılamaz.

Hak savunucuları üzerindeki baskı ve yargısal tacizlere derhal son verilsin!

İnsan Hakları Derneği  – Türkiye İnsan Hakları      

[1] 30 Mayıs 2013 tarihinde kolluk güçleri İstanbul’da birkaç yüz kişilik çevreci bir grubun düzenlediği küçük bir eyleme göz yaşartıcı gaz olarak bilinen kimyasal ajanlar kullanarak, şiddet uygulayarak ve göstericilerin çadırlarını yakarak müdahale etti. Eylemin amacına karşın yetkililerin gösterdiği bu aşırı tepki ilk kıvılcımı yakan olay oldu. Birkaç gün içinde, Türkiye’nin başlıca şehirlerinde on binlerce kişi sokaklara çıktı. 26 Haziran 2013 tarihinde İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre Türkiye’nin 81 ilinden 79’unda 2,5 milyon kişi Gezi Parkı protestolarına katıldı, 4 bin 900 kişi gözaltına alındı. Olaylar sırasında ve sonrasına toplam 12 kişi yaşamını yitirdi, on binden fazla kişi de yaralandı.