GENEL DEĞERLENDİRME
2000-2003 çalışma dönemi Türkiye’nin AB ile uyum çalışmaları dönemi ile çakışmıştır. AB’nin 10-11 Aralık 1999 tarihinde yapılan Helsinki Zirvesi’nde Türkiye, aday ülke olarak kabul edilmiştir. Bir yıl sonra 04.12.2000 tarihinde AB, Türkiye için yol haritası olarak tanımlanan Katılım Ortaklığı Belgesini hazırlamış, Türkiye de sürecin gereği olarak, 19 Mart 2001 tarihinde Ulusal Programı açıklamıştır. 57.Ecevit Hükümeti, (27 Mayıs 1999-03 Kasım 2002) Ulusal Programın ilkeleri doğrultusunda 03 Ekim 2001 tarihinde 4709 sayılı kanunla TC Anayasası’nın 34. maddesini değiştirmiş, bu değişikliklerin gereği olarak; Birinci (6 Şubat 2002 gün ve 4744 sayılı kanun), İkinci (26 Mart 2002 gün ve 4748 sayılı kanun) ve Üçüncü (03 Ağustos 2002 gün ve 4771 sayılı kanun) uyum paketlerini hazırlamış TBMM’ de kabul etmiştir.
Anayasa değişiklikleri sürecinde oluşturulan, içinde Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) da yer aldığı Düşünceye Özgürlük Platformu, gerçek ihtiyacın yeni bir anayasa olduğu görüşünü açıklayarak, kesinleşen değişiklikler hakkında değerlendirmeler yapmıştır. Platform basın açıklamaları düzenleyerek ve TBMM üyelerine mektup göndererek süreci etkilemeye çaba harcamıştır. Uyum paketleri çerçevesinde 57.Hükümet döneminde yapılan yasa değişikliklerinin insan hakları bakış açısıyla ne anlama geldiğini açıklığa kavuşturmak amacıyla TİHV bünyesinde ayrıntılı bir çalışma yapılmış ve hazırlanan metin,’Avrupa Birliği ile İlişkili Türk Hukuk Sisteminde Yapılan Değişikliklerin Anlamı ve Değeri’ başlıklı bir rapor halinde yayınlanmıştır. Bu değişiklik sürecinin en belirgin özelliği toplumsal katılımın engellenmiş olmasıdır. Ayrıca 57. koalisyon hükümetinin MHP kanadı askeri bürokrasinin sözcüsü olarak hükümetin değişim politikalarının belirleyicisi olmuştur.Bu nedenle gerçek bir demokratikleşmenin yolları açılamamıştır. Zaten, AB ile uyum sağlarken 1982 Anayasasının özüne dokunulmayacağı Ulusal Raporun giriş bölümüne yazılmıştır. Değişiklikler sırasında en fazla tartışmaya neden olan düşünce özgürlüğü ile ilgili alanı düzenleyen Türk Ceza Kanununun 312. maddesi Cumhuriyet Başsavcısının da belirttiği gibi eski metinden daha da kısıtlayıcı hale getirilmiştir. Çok yoğun bir yasama çalışmasının sonunda kayda değer iki kazanım söz konusudur; Birincisi barış döneminde ölüm cezasının kaldırılmış olmasıdır. İkincisi, Türkçe’den başka dillerde eğitim kursları açılmasının ve TV yayını yapılmasının kabul edilmesidir.
Ancak bütün bu değişiklikler yetersiz bulunmuş ve sonuçta, 12-13 Aralık 2002 tarihli AB Kopenhag Zirvesinde alınan kararları içeren İlerleme raporunda ‘Birlik, Türkiye’nin canlı bir reform sürecine girmesini cesaretlendirmektedir. Eğer AB Konseyi 2004 aralığında Komisyonun rapor ve tavsiyeleri temelinde, Türkiye’nin Kopenhag Kriterlerini yerine getirdiğine karar verirse, AB, Türkiye ile katılım görüşmelerini gecikmeden başlatacaktır. Gümrük Birliğinin genişlemesi, derinleşmesi için de Türkiye AB’nin maddi olanaklarından 2004 ten itibaren yararlanacaktır.’ denilmiştir. Böylece Türkiye’nin Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve azınlık hakları demetinden oluşan Kopenhag siyasi ölçütlerine uyum sağlayamadığı kararı alınmış ve adaylık sürecinin başlaması ertelenmiştir. TİHV’nin 4.çalışma döneminin en önemli gündemlerinden birini de cezaevleri oluşturmuştur. 19 Aralık 2000 günü yirmi cezaevinde on bin kadar güvenlik gücü ile yapılan ve otuz iki kişinin ölümüyle sonuçlanan ‘hayata dönüş’ operasyonu sonrasında açlık grevi, ölüm orucu gibi protesto eyleminde bulunan bin kadar tutuklu ve hükümlü F tipi cezaevlerine nakledilerek tek ve üç kişilik hücrelere konmuştur. TİHV hem operasyona hem de F tipi cezaevlerinin inşa edilmesinin amacına, tecride karşı kararlı bir tutum sergilemiştir. Operasyondan sorumlu olanlar hakkında soruşturma açılması ve tecride son verilmesi ve grevlerin sona erdirilmesi amaçlarıyla Adalet Bakanlığı ile görüşmeler yapılmış, aynı amaçla düzenlenen etkinliklerle kamuoyu oluşturulmuştur. Yoğun kamuoyu tepkileri sonucunda, Terörle Mücadele Kanununun tecridi düzenleyen 16. maddesi, ortak mekanlardan şarta bağlı olarak yararlanmak üzere değiştirilmiş, İnfaz Hakimliği ve Cezaevleri İzleme Kurulları çalışmaya başlamıştır.
Açlık grevi yapan tutuklu ve hükümlülerden sağlık sorunları nedeniyle salıverilenler yönetim kurulu kararıyla başvurumuz olarak kabul edilmiş, sağlık hizmeti sunulmuştur. Vakıf çalışanlarının olağanüstü çabalarına ek olarak Vakfın yaptığı çağrı üzerine, İstanbul’da gönüllülerin başlattığı bir dayanışma kampanyası gerçekleşmiştir. Bu kampanya ülke içinde ve dışında önemli bir ilgi uyandırmış, katkılar tedavi hizmetlerinin başarıyla yürütülmesini sağlamıştır. Hükümetlerin F tipi cezaevleri projesine başından beri destek veren Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesinin (CPT) başkanına TİHV adına bir mektup gönderilerek bu tavırları eleştirilmiştir…