Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİVH) bünyesinde çalışmalarını yürüten TİHV Akademi’nin “Türkiye’de İnsan Hakları Mücadelesinin Değişim Hatları: İnsan Hakları Derneği Örneğinde Uluslararası Mekanizmalar, Yerelleşme ve Dayanışma” başlıklı araştırması yayınlandı. Raporu indirmek için tıklayın.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) kuruluşundan bugüne gelen süreçte, Türkiye’de insan hakları mücadelesinin geçirdiği değişim ve dönüşümleri ortaya koymayı hedefleyen araştırma, bu değişime etkide bulunan temel etmenleri de irdeliyor.
KURULUŞ VE 90’LAR
Çalışmanın ilk bölümü, Türkiye’de insan hakları hareketinin yakın dönemini özetliyor. 80’li yılların sonunda “genel af ve ölüm cezasının kaldırılması” için yürütülen kampanya, işkenceyle mücadele ve kadın hakları komisyonlarının kuruluşu, 1402’likler Kurultayı, cezaevi raporları, kurulan yerel ve uluslararası dayanışma ağlarıyla şekillenen İHD’nin ilk pratiklerini ve ilk başarılını hatırlatıyor; hem yarattığı hem de geçirdiği dönüşüme dikkat çekiyor.
Bu dönüşümün hız kazandığı ve İHD’nin Türkiye’de insan hakları hareketinin hem yerel hem de uluslararası ölçekteki merkezi haline geldiği 1990’lı yıllar ise araştırmada, “Müdahale ve Mücadeleyi Yolda Öğrenmek” başlığı altında inceleniyor. Ağır insan hakları ihlalleriyle gündemleşen Kürt sorununun, Mazlum-Der ile Yılmaz Ensaroğlu’nun ifadesiyle— “zulmün potasında birlikte eridikleri” bilinciyle girilen ilişkinin etkilerinin ele alınıyor. Ağır insan hakları ihlallerine maruz kalanların yaşadıkları travmayla baş etmesine ve bu ihlallerin tespitine destek amacıyla özerk bir yapı ihtiyacının da 1990 yılında TİHV’in kuruluşuyla somutlaştığı süreç anlatılıyor.
2000’Lİ YILLAR
2000’li yılları ele alan “Değiştirme Kapasitesini Arttırmak” başlığında ise, uluslararası alanda 11 Eylül 2001 saldırıları sonrası başlayan güvenlikleştirme siyasetiyle, Türkiye’nin AB’ye katılım süreciyle yaşanan demokratik alanın kısmen genişlemesinin doğurduğu ikili duruma mercek tutuyor. Bu süreçte farklı hak taleplerine odaklanan sivil örgütlenmelerin çeşitlenmesinin İHD ve Türkiye insan hakları hareketine etkileri tartışmaya açılıyor.
2010’LA GELEN DARALMA
Araştırmada, 2010’li yıllar ise “Değiştiricilikten Denetleyiciliğe Geri Çekilme: 2010’la Gelen Daralma” başlığı altında inceleniyor. Bu bölümde 2010’lı yıllar, “Türkiye insan hakları hareketinin devletle ‘diyalog’unun neredeyse tamamen koptuğu, devletin uluslararası insan hakları rejiminin kodlarına biçimsel bir uyumu hükümet destekli sivil toplum örgütleriyle (GONGO) ilişki içinde sürdürdüğü, giderek eylemlerine ‘gerekçe’ bile aramayacağı bir güvenlikleştirme siyasetini en şiddetli biçimiyle hayata geçirmeye başladığı bir dönem” olarak tanımlanıyor.
‘DÜNYANIN ADALETİ’ NEREDE?
Araştırmanın ikinci bölümünde ise uluslararası mekanizmalar nezdinde insan hakları mücadelesi ele alınıyor. Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve AGİT’in ilgili mekanizmaları ve bu uluslararası mekanizmaların insan hakları savunucuları tarafından ne oranda kullanılabildiğini, dış politikayla bu mekanizmaların etkin kullanımının ilişkisini tartışırken, söz konusu mekanizmaların işleyişindeki sorunları da tartışmaya açıyor.
“Dünyanın Adaleti” Nerede Sağlanır? İnsan Haklarının Yerelleşmesi başlıklı üçüncü bölüm, Türkiye’de 1990’lardan bu yana uluslararası insan hakları normlarının yerelleşmesini anlamaya çalışıyor. İHD’yi odağına alarak, uluslararası insan hakları normları ve değerlerinin yerelleşmesinde insan hakları örgütleri ve aktivistlerinin rolünü ortaya koymayı hedefliyor.
… VE DAYANIŞMA
Kitabın “Dayanışma: ‘İnsan Hakları Hareketinin Dinamosu’” başlığını taşıyan bölümünde ise İHD’nin kuruluşundan bu yana içerisinde yer aldığı dayanışma örüntülerinin tarihsel süreçte dönüşümünü inceliyor.
Sonuç ve değerlendirme bölümünde, şunlar değerlendirmeye yer verildi: “Uluslararası insan hakları rejiminin kaybettiği değiştirme dinamizmini geri kazandıracak şey, ona zaten bu dinamizmi veren yerel veya uluslararası insan hakları mücadeleleridir. Türkiye insan hakları hareketi, o halde, kendi politik ufkunu sınır ötesine taşımak ve uluslararası bir dayanışmayı dönüştürücü bir politik yönelim zemininde canlandırmak, nihayetinde de uluslararası insan hakları rejimine ‘yeni’ bir yönelim kazandırmak için önemli bir dinamizme sahiptir ve açık ki insan hakları mücadelesinin önünde bunu gerçekleştirmek için çabalamak bir sorumluluk olarak durmaktadır.”