MENÜ
ANA SAYFA
x

İşkenceyi Önlemede Ortak Akıl

İşkenceyi Önlemede Ortak Akıl

ÖNSÖZ

Birleşmiş Milletler “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nin kabulü üzerinden 60 yıl geçti. Dünya devletlerinin aşağı yukarı tümünün insan hak ve özgürlüklerine olan saygı ve inançlarını dile getirmesini sağlayan bu belge Birleşmiş Milletler’in ilk önemli başarılarından biri oldu. Geçen 60 yıl boyunca insan hakları alanında bireysel, kültürel, sosyal, ekonomik pek çok ilerleme sağlandı. Bu çerçevede gerek küresel gerek bölgesel çapta uluslararası kuruluşlar tarafından çok sayıda sözleşme, bildirge ve tavsiye kararı üretildi. Gelinen aşamada; insan hakları belgelerinin sayısını tahmin etmek oldukça güç olsa da bu belgeler sayesinde insan haklarını tesis etmek, korumak ve ihlal edenlere yaptırım uygulamak bakımından devletlerin yükümlülüklerinin çerçevesi en ayrıntılı biçimde çizilmiş oldu. Bununla birlikte deneyimler, devletlerin ne yazık ki hâlâ ve her fırsatta yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçındığını ortaya koyuyor.

Devletlerin, günümüzde de sürmekte olan bu tutumları nedeniyle; uluslararası insan hakları kurumları artık insan hakları alanında yeni temel belgeler hazırlanması yerine, bu belgelerin nasıl daha etkin biçimde uygulanabileceğine odaklanmaktadır.

Bu bağlamda rehber ilkeler tartışılmakta, protokoller kabul edilmektedir. Özellikle de kişilerin özgürlüklerinin kısıtlandığı ya da özgürlüklerinden tamamen yoksun bırakıldıkları yerlerin, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi amacıyla devlet erkinin dışında yer alan yapılar tarafından denetlenmesine yönelik mekanizmaların oluşturulması çalışmaları önemli aşama kaydetmiştir.

Bu yöndeki öncü çalışmalar, 1987 yılında Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen Avrupa İşkenceyi Önleme Sözleşmesi ve ardından Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT)’nin kurulması olmuştur. Komite, IV Sözleşmeyi imzalayan devletlerdeki her türlü alıkonulma yerine habersiz ziyaretler yapma, bu yerlerdeki her türlü bina ve eklentiyi gezme, belirlediği kişilerle kimsenin duymayacağı ve görmeyeceği biçimde görüşme olanağına sahiptir. Bu alandaki bir başka önemli gelişme ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 2002 yılında kabul edilerek 2006 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşmesi’ne Ek Seçmeli Protokol’dür. Seçmeli Protokol, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’ne benzer yetkilere sahip uluslararası Alt Komite (SPT) kurulmasını öngörmektedir.

Avrupa İşkenceyi Önleme Sözleşmesi ile Ek Protokol arasındaki temel fark Protokol’ün, uluslararası Alt Komite’nin yanı sıra taraf devletlerin kendi ulusal önleme mekanizma ya da mekanizmalarını kurmalarını öngörmesi. Buna göre ulusal önleme mekanizması, Alt Komite ile işbirliği içinde çalışacak ve kendi ülkesinde Alt Komite’nin sahip olduğu yetkilerle donatılacak. Yani ulusal mekanizma her türlü alıkonulma yerine habersiz ziyaretler yapabilecek, alıkonulma yerlerindeki her türlü bina ve eklentiyi gezebilecek, belirlediği kişilerle kimsenin duymayacağı ve görmeyeceği biçimde görüşebilecek. Dolayısıyla ulusal komite, buralarda tutulan kişilerin işkence ve kötü muameleye karşı korunmasında önemli bir araç niteliğine sahip olacak.

Bu yetkilere sahip ulusal mekanizmaların -kurulu bulundukları ülkede devletin özgürlüklerinden yoksun bırakılanlara yönelik muamele ve alıkonulma koşullarını işkence ve kötü muamelenin önlenmesine yönelik izleme yapacakları için- temel özellikleri devlet erkinden bağımsız olmalarıdır.

Türkiye Seçmeli Protokolü 14 Eylül 2005’te imzaladı ama henüz onaylamadı. Umut ediyoruz ki bu onay yakın bir tarihe gerçekleşir. Ancak iş onaylamayla bitmiyor; Protokol’ün gereklerinin en uygun biçimde yaşama geçirilmesi gerekiyor. Protokol, onay sürecinden sonraki bir yıl içinde de ulusal mekanizmanın kurulmasını öngörüyor. Bu durumda oluşturulacak bir ya da birden fazla ulusal önleme mekanizması için var olanların değerlendirilmesi, özellikle de olumsuzlukların ortaya V konularak bunların yerine nelerin inşa edilmesi gerektiğinin belirlenmesi büyük önem taşıyor.

Bu çerçevede; kurulacak ulusal mekanizmanın anayasal ya da yasal bir temele oturması; finansman ve personel açısından bağımsızlığının sağlanması; üyelerin görev güvenceleriyle donatılması; atanma prosedürlerinin, üyelik kriterlerinin, üye kompozisyonlarının açıkça belirlenmesi; habersiz ve sınırsız bir ziyaret yetkisine sahip olması; raporlar düzenleyerek kamuoyuna hesap verebilir olması; tavsiyelerde bulunma yetkisine sahip olması gereklidir. Aksi halde, oluşturulacak mekanizma, şu anda var olan mekanizmaların bir benzeri haline gelecek ve Seçmeli Protokol’de öngörülen mekanizma niteliğini hiçbir biçimde taşımayacak, alıkonulma yerlerinde işkence ve kötü muameleyi önleme işlevine de hiçbir biçimde sahip olamayacak ve dahası güvenilir olmayacaktır.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı tarafından hazırlanmış olan bu çalışmada, Türkiye’de devlet bürokrasisi içinde yer alan insan hakları kurumları, Seçmeli Protokol kriterleri ışığında değerlendirilmektedir. Değerlendirmede, bu kurumların yasal temelleri, bağımsızlıkları, üyelikleri, güvenceleri, ziyaret, rapor ve tavsiye yetkileri ele alınmakta ve çeşitli örneklerle birlikte tartışılmaktadır. Bu çalışmada yer alan değerlendirme ve tartışmalar var olan kurullara olduğu kadar, olması gerekene de ışık tutuyor.

Hem bu değerlendirmenin ve hem de değerlendirmeye ek olarak kitapta yer alan standartların, Türkiye’de işkence ve kötü muamelenin önlenmesi için oluşturulacak ulusal mekanizma tartışmalarına ve daha sonrasında da uygulama sürecinde, bu sürece dâhil olan taraflar için, yararlı bir kaynak olacağına inanıyor ve umut ediyoruz.

 

Yavuz Önen

TİHV Başkanı

***

İşkenceyi Önlemede Ortak Akıl Seçmeli Protokol ve Türkiye’de Ziyaret Pratiklerinin Değerlendirilmesi çalışmasını indirmek için tıklayınız.