GİRİŞ
Çeşitli değerlendirmelerimizde 12 Eylül süreci ve ardından süregelen çatışma ortamı nedeniyle yaklaşık bir milyon insanın işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı tespitini yapmaktayız. Bir halk sağlığı sorunu olarak değerlendiğimiz bu duruma müdahale etmek, değiştirici ve dönüştürücü insan hakları ve demokrasi savunucuları olarak ahlaki sorumluluğumuzdur. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), böyle bir yaklaşımın ışığında 1990 yılında, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele Davranış ve Cezalandırmalara maruz kalan kişilere fiziksel ve ruhsal tedavi ve rehabilitasyon hizmeti sağlamak ve insan hakları ihlallerinin dokümantasyonunu yapmak amacıyla kurulmuştur. TİHV halen Adana, Ankara, Diyarbakır, İstanbul ve İzmir illerindeki tedavi ve rehabilitasyon merkezlerinde işkence görenlerin tedavi ve rehabilitasyonuna yönelik çalışmalarını sürdürmektedir. Mevcut beş tedavi ve rehabilitasyon merkezinde 2007 yılına kadar toplam 10786 işkence gören kişiye ve yakınlarına hizmet sunulmuştur. TİHV, tedavi ve rehabilitasyon çalışmaları sırasında topladığı bilgilerin sayısal ve istatistiksel olarak değerlendirilmesi ile yıllar boyunca işkencenin yaygınlığı, gözaltı uygulamaları, kullanılan işkence yöntemleri, hukuki uygulamalar ve cezaevi koşulları hakkında somut bilgilere ulaşmış, işkence sonucu ortaya çıkan fiziksel ve ruhsal bozukluklarla ilgili önemli bir bilgi birikimi oluşturmuştur. Bu çalışmalar, işkence ve işkenceye bağlı oluşan sorunların yok edilmesi çabasına önemli katkılarda bulunmaktadır. TİHV, yürüttüğü tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarına paralel olarak aşağıdaki çalışmaları sürdürmüştür:
- İşkence sorunu, sorunun yaygınlığı, işkence görenlerin yaşadıkları travmalar ve işkencenin önlenmesinin ne kadar önemli bir insan hakları sorunu olduğu kamuoyu gündemine taşınmıştır.
- İnsan hakları ihlalleri düzenli olarak izlenmiş, dokümantasyonu sağlanmış ve yıllık insan hakları raporları yayımlanmıştır. TİHV’nin insan hakları ihlalleri kapsamında izlediği alanlar işkencenin yanısıra yargısız infazlar, gözaltında kayıplar, kaçırılmalar, yerinden edilmeler, mülteci sorunu, ifade özgürlüğü ve her türlü ayrımcılığı da kapsamaktadır.
- İşkence ve insan hakları ihlalleriyle ilgili çok sayıda eğitim programı ve bilimsel konferans düzenlenmiş ve düzenlenen programlarda katılımcı olarak yer alınmıştır.
- İşkencenin tespitine ve yürütülen çalışmanın niteliğinin arttırılmasına yönelik çok sayıda bilimsel çalışma yürütülmüştür.
- İşkenceye uğrayan başvuruların fiziksel ve ruhsal yönden izlenmesi sayesinde alternatif tıbbi raporlar geliştirilmiştir. Bu raporlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde ve ulusal temyiz mahkemelerinde kabul görmektedir.
- Cezaevlerindeki izolasyon uygulamaları ve açlık grevleri nedeniyle ortaya çıkan mağduriyetlerin giderilmesine çalışılmış, bu konular da kamuoyu gündemine taşınmıştır.
Son yıllarda işkence gördüğü için TİHV’ye başvuranların sayısında rakamsal olarak azalma olmuş (2006 yılı başvuru sayısı 337’dir), gözaltı sürelerinin kısalması, gözaltında avukatla görüşme sayısında göreli bir artış olması gibi olumluluklar gözlenmiştir. Bu gelişmelerin AB’ye uyum sürecinin ötesinde, TİHV ve diğer ilgili kuruluşların işkencenin önlenmesi yolundaki gayretlerinin bir sonucu olduğunu mutlaka vurgulamak gerekir. Ne var ki tüm bu olumlu gelişmeler, işkencenin yok olmasına yetmemektedir. Dahası son yıllarda işkencenin önlenmesine yönelik hükümet yetkililerinin “sıfır tolerans” söylemi bazı olumlu yasal düzenlemelere rağmen, gerçek bir iradeye dönüşmemiş, işkencenin adli, idari ve pratik açıdan cezalandırılmaması eğilimi işkencenin sürmesinde önemli bir etken olmuştur. Dolayısıyla işkence hala ciddi bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Son zamanlarda işkence ve kötü muameleye maruz kalan başvurulardan alınan bilgiler şu yeni ve güncel sonuçların çıkarılmasına yol açmaktadır:
- Özel olarak eğitilmiş görevlilerin çalıştığı gözaltı merkezlerinin varlığı
- Açık alanlar ve araçlar içinde yapılan kayıt dışı işkence vakalarındaki artış
- Farklı yörelerdeki işkence yöntemleri arasında gözlemlenen benzerlikler
- Bedensel iz bırakmayan işkence yöntemlerinin daha yaygın kullanılmaya başlanması
- İşkencecilerin cezasızlığı sorunu işkencenin önlenmesinin önündeki en önemli engel olarak devam etmektedir
- İnsan hakları kuruluşlarına yönelik baskılar da sürmektedir
Bu verilere bakarak, işkencenin varlığının 1999 yılından beri yapılan yasal düzenlemelere rağmen hala sistematik ve yaygın biçimde devam ettiği sonucuna ulaşmak mümkündür. TİHV’nin “İşkence ve Cezasızlık Dosyası 2005” başlıklı raporu ve ilgili diğer kurumların çalışmaları, AB’ye uyum sürecinde yapılan reformların bir ev ödevi olmaktan ileri gitmediğini göstermektedir. Haziran 2006 tarihli yeni Terörle Mücadele Yasası da çeşitli olumsuz düzenlemelere yol açmıştır. Gözaltındaki kişinin yalnızca bir avukatın hukuki yardımından faydalanabilmesi, ilk 24 saat içinde bu yardımın da yasaklanabilmesi ve yargı kararıyla bir resmi görevlinin bu görüşmeye katılabilmesi gibi düzenlemeler bu yasada yer almaktadır. Öte yandan 2006 yılı Mart ayında Diyarbakır olaylarında görülen işkence uygulamaları ve yeni Terörle Mücadele Yasası, ‘kimi olumlu gelişmelere’ konulan bir nokta anlamı taşımaktadır. Başka bir deyişle Türkiye, “işkenceye sıfır tolerans” anlayışı yerine “işkenceciye tolerans” anlayışını sürdürmüştür. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri çalışmalarının güncel değerlendirmesini yapmayı amaçlayan bu rapor, aynı zamanda Türkiye’de söz konusu problemi daha iyi anlamaya yönelik olarak hazırlanmıştır. Beş kentimizde (Adana, Ankara, Diyarbakır, İstanbul ve İzmir) varolan tedavi ve rehabilitasyon merkezlerimize 2007 yılı başına kadar 10786 kişi başvurmuştur. Vakfımıza başvuran kişilerin fiziksel, psikolojik ve sosyal sorunlarının çözümü için, profesyonel ve gönüllü olarak sayıları yüzlerle ifade edilen sağlık çalışanı, multidisipliner ekipler halinde hizmet sunulmaktadır. Tedavi projesi, tedavi hizmetleri sunmanın yanı sıra, bu hizmetin niteliğinin artmasına yönelik eğitim, bilimsel araştırma, bilimsel etkinlikler gerçekleştirme çalışmalarını da içermektedir. Bu çerçevede ulusal ve uluslararası çok sayıda toplantı düzenlenmiş ve toplantılara katılınmıştır. Gerek ülke içinde, gerekse uluslararası düzeyde işkence ile ilgili çalışmalarda TİHV her zaman başvurulan bir kurum olagelmiştir. Bu nedenle, işkence görenlerin tedavisi, işkencenin önlenmesi konularını esas alan çok sayıda programda TİHV’nin katkısı istenmiştir (Ukrayna, Filistin, Güney Kıbrıs vb.).
İşkencenin etkin araştırılması ve dokümantasyonuna ilişkin ilk uluslararası belge olan İstanbul Protokolü’ne yönelik eğitimler, gerek TİHV’nin kendi başına, gerekse başka kurumlarla ortaklaşa düzenlediği programlarla yıl içinde de sürdürülmüştür. TİHV, 2006-2008 döneminde IRCT ile birlikte on ülkede (İlk projede yer alan Fas, Gürcistan, Meksika, Sri Lanka, Uganda’nın yanı sıra Ekvator, Filipinler, Kenya, Mısır, Sırbistan) gerçekleştirilen İstanbul Protokolü eğitimi projesinde “eğitim komitesi koordinatörlüğünü” üstlenmiştir. Bu koordinatörlük görevi, TİHV’nin işkence konusunda uluslararası düzeydeki yerini göstermesi açısından önemlidir. TİHV’nin uluslararası ortamdaki bu olumlu düzeyinin de bir sonucu olarak IRCT’nin 7-8 Aralık 2006 tarihli Genel Kurulu’nda tedavi merkezleri adına Dr. Okan Akhan, bağımsız uzman olarak da Dr. Şebnem Korur Fincancı 30 kişilik IRCT Konseyi’ne seçilmişler, Dr. Şebnem Korur Fincancı 7 kişilik IRCT Yönetim Komitesi’ne girmiştir. (Bugüne kadar IRCT Konsey üyeliğini sürdüren Dr. Veli Lök Hocamıza bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyoruz.)
2006 yılında başlattığımız “işkence ile ilgili Tıbbi Atlas” çalışması bu yıl içinde tamamlanacak ve alanında bir ilk olma özelliğine sahip olacaktır.
İşkencenin önlenmesine önemli katkılar sunacağına inandığımız “İşkence ve diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Aşağılayıcı Muamele ve Cezanın Önlenmesi Birleşmiş Milletler Sözleşmesi Seçmeli Protokolü’nün ülkemiz tarafından onaylanarak uygulamaya sokulması Projesi” ve Avrupa Birliği uyum sürecinde işkence ile ilgili mevzuatın, adli ve idari uygulamaların gözden geçirilerek eksikliklerin giderilmesine yönelik çok yönlü çalışmaların yapılmasını kapsayan proje bu dönemde başlatılmıştır.
TİHV çalışmaları, ülkenin değişik kentlerinde ortak bir amaç için çalışmalar yapan, sağlık çalışanı ve insan hakları savunucusu yüzlerce duyarlı insanın eseridir. Bu çalışmalara katkıda bulunan, bizi yalnız bırakmayan tüm dostlarımıza, çalışmalarımıza başından bu yana destek veren başta İnsan Hakları Derneği ve Türk Tabipleri Birliği olmak üzere ilgili tüm kurumlara, özellikle hala yanımızda hissettiğimiz sevgili başkanımız Füsun Abla’ya şükranlarımızı sunarız.
Metin Bakkalcı, Dr.
TİHV Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri Koordinatör Yardımcısı
Ankara, 2007