SUNUŞ
Bu rapor, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın “Zor Koşullar Altında İnsan Hakları Aktörleri olarak Akademisyenlerin Desteklenmesi” projesinde yürüttüğü araştırmaların sonuçlarına dayanıyor. Ancak bu çalışmayı proje sürecinde kendiliğinden ortaya çıkan TİHV Akademi’nin kolektif bir çalışması olarak tanımlamak daha doğru: 2017 yılında, “Bu suça Ortak Olmayacağız!” isimli bildiriye imza atmış oldukları gerekçesiyle üniversitelerdeki görevlerinden ihraç edilen, ama kendi mağduriyetlerine kapanmayı reddeden ve ihraçların yol açtığı adalet sorununun peşine düşen İzmir’deki bir grup akademisyen tarafından TİHV bünyesinde yapılandırılan bu oluşum, insan hakları perspektifiyle inşa edilen alternatif bir akademinin izini sürüyor. TİHV Akademi, akademik bilgi üretimi ve paylaşımının, haklara dayalı, hiyerarşik olmayan, katılımcılığa izin veren tarzlarını araştırırken, bunu sivil toplumdan ve aktivizmden ayrı düşünmüyor Bilakis, bu oluşumun amacı, akademisyen kimliğini yeniden tartışmaya açarak onu aktivizm ile buluşturabilmek. Bu kimlik, ne tek başına akademik ne de aktivizme vurgu yapıyor; bir yandan insan hakları literatüründeki tartışmalara entegre olmanın ve alanı farklı kavramlar sunarak teorik açıdan beslemenin peşi sıra ilerliyor, diğer yandan hak savunuculuğu perspektifine ve metodolojisine yönelik yeni bir model oluşturmayı hedefliyor. Felsefe, siyaset bilimi, sosyoloji, halk sağlığı, biyoloji, ekonomik coğrafya, gazetecilik ve sinema gibi farklı disiplinlerden gelen 12 muhreç akademisyenin “akademi her yerde” şiarıyla oluşturdukları TİHV Akademi, “aktivist-akademisyen” kimliğinin her şeyden önce paylaşılan dünyaya karşı duyulan kolektif sorumluluktan geçtiği düşüncesinde ortaklaşıyor.
Dolayısıyla bu rapor, tam da böylesi bir sorumluluğu yerine getirmenin bir parçası olarak; 2015 yılında 310 sivilin hayatını kaybettiği sokağa çıkma yasaklarıyla başlayan, Barış Bildirisinin kamuoyuyla paylaşılmasının ardından, karalama ve tehditlerle devam eden ve OHAL sonrasında ihraçlara varan politik şiddet ve baskı ortamının hafızasını oluşturmayı; hem bu sürecin akademide yarattığı tahribatı anlamayı hem de bu dönemde akademisyenlerin karşılaştığı hak ihlallerini ve onların travmatik etkilerini tespit etmeyi amaçlıyor. Birbirini tamamlayan iki farklı çalışma olarak da okunabilecek raporun ilk cildi Serdar Tekin tarafından kaleme alınan Üniversitenin Olağanüstü Hali: Akademik Ortamın Tahribatı Üzerine Bir İnceleme. Bu rapor, OHAL dönemindeki akademiye yönelik yasal düzenlemeleri, üniversitelerin kendi pratiklerini ve en temelde akademik ortamı şekillendiren siyasi rejimdeki dönüşümü tarihsel-analitik bir çerçevenin içinde değerlendiriyor ve bütünsel bir okuma yapabilme olanağı yaratarak literatüre katkıda bulunuyor.
Raporun karma metodun kullanıldığı saha çalışmasının bulgularına dayalı olan Akademisyen İhraçları: Hak İhlalleri, Kayıplar, Travma ve Güçlenme Süreçleri isimli ikinci cildi ise, OHAL KHK’larıyla ihraç edilmenin hukuki, sosyal ve ekonomik sonuçlarına odaklanıyor. Lülüfer Körükmez’in araştırma koordinatörü, Aslı Davas, Cansu Akbaş Demirel, Feride Aksu Tanık, Güldem Özatağan, Hanifi Kurt, Nermin Biter, Nilgün Toker Kılınç, Serdar Tekin, Zerrin Kurtoğlu Şahin, Zeynep Özen Barkot ve Zeynep Varol’un araştırmacı olarak yer aldığı saha çalışması, ihracın neden olduğu hak ihlallerini, ekonomik, akademik ve sosyal kayıpları, bunların travmatik etkilerini ve bu etkilerle başa çıkma yöntemlerini belgelemeyi hedefliyor. Yine Aslı Davas, Cansu Akbaş Demirel, Feride Aksu Tanık, Güldem Özatağan, Hanifi Kurt, Lülüfer Körükmez, Nermin Biter, Nilgün Toker Kılınç ve Zeynep Özen Barkot’un ortak kaleme aldıkları çalışmanın, ihraç edilmiş akademisyenlerin haklarını geri almak için yürütecekleri hukuki mücadelede önemli bir başvuru kaynağı olacağı; bununla birlikte yaşananların hafızasına yönelik bir kayıt olarak gelecekteki olası toplumsal yüzleşme süreçleri için bir referans noktası sunacağı düşünülüyor.
Öte yandan her iki çalışmada da ismini anmadan geçemeyeceğimiz, her zaman desteklerini hissettiğimiz sevgili akademisyen arkadaşlarımız ve insan hakları aktivisti dostlarımız bulunuyor. Saha araştırması için düzenlenen uzman panelinde sorularımızı hiç yorulmaksızın cevaplayan ve bize yeni perspektifler sunan -alfabetik sırasıyla- Aydın Arı, Ayşe Devrim Başterzi, Burcu Şentürk, Füsun Üstel, Halis Ulaş, Işıl Vahip, Melek Göregenli, Mümtaz Peker, Nesrin Baray, Neşe Direk, Pınar Önen ve Türkcan Baykal’a teşekkürü borç biliyoruz. Benzer şekilde hem verilerini bizimle paylaşarak çalışmamıza destek veren hem de ihlallerin görünür kılınmasına çabalayan BAK-Dayanışmaya, bant çözümlemelerini yapan akademisyen arkadaşlarımıza müteşekkiriz. Üniversitenin Olağanüstü Hali: Akademik Ortamın Tahribatı Üzerine Bir İnceleme raporuna sundukları katkılardan dolayı İbrahim Ö. Kaboğlu’na ve Dilek Karabulut’a teşekkür ederiz. Bu süreçte her derdimize koşan, başta Metin Bakkalcı olmak üzere insan hakları mücadelesindeki tüm dostlarımıza, sevgili avukatlarımıza ve bizimle her zaman dayanışma içinde olan arkadaşlarımıza sonsuz teşekkürler. Elbette saha kapsamında görüştüğümüz ihraç edilmiş akademisyenler araştırmaya katılarak deneyimlerini bizimle paylaşmasaydı, bu çalışma ortaya çıkamayacaktı, kendilerine içtenlikle teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Devlet tarafından yan yana getirilmiş üç harf ve rakamın insan hayatını nasıl kökten bir şekilde değiştirebileceğine, ama bunun ötesinde insan haklarını savunmanın bu süreci atlatmaktaki onarıcı etkisine delil olabilecek bu çalışma, salt araştırmanın sonuçlarını değil, aynı zamanda dayanışmanın, kolektif üretimin ve her şeyden önemlisi barışı savunmaktaki ısrarın ürünü olarak okunmayı talep ediyor.
Zeynep ÖZEN BARKOT
Proje Koordinatörü
***
Araştırmayı PDF olarak indirmek için tıklayınız.