ÖNSÖZ
Savaşa, savaşın en sinsi ve karanlık günlerine doğmuş olan Türkiye İnsan Hakları Vakfı Kurucular Kurulu’nu bir kez daha barışın dillendirildiği, öncekilerden farklı olarak tarafların daha bir açıklıkla ve muhatap olarak tanımlandığı bir dönemde yapıyor. Bunca yıl içinde çok umutlandık. Can Yücel’in, “bir denizanasıdır umut taa suların ortasında, açılır kapanır, açılır kapanır, kapanır kapanır açılır,” tanımına uygun düşer yaşadıklarımız. Bir yanımız umut eder, diğer yanımız temkinlidir hep. Temkinli olmanın somut nedenlerini rakamlarla gösteren, insan hakları ortamının ayrıntılı bir resmini ortaya koyan raporumuzla sık sık kapanıyor denizanası. Yalnız TİHV’in, ya da İHD’nin raporları, rakamları değil bu kapanmaya yol açan. İnsan hakları savunucularından hak savunusu yürüten avukatlara, gazetecilerden öğrencilere yıllardır yargılama bekleyen insanlarının toplama kampları misali cezaevlerine doldurulmuş olması bir yana, memleketin toptan bir cezaevine dönüştürülmüş olması dahi yeter kaygılanmamıza.
“İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” hazırlayıp, işkencede zamanaşımını kaldıracağını iddia eden bir siyasî iradenin bunu geçmişe dönük işletmeme inadı bu topraklarda işkencenin cezasızlığını bir kez daha doğrulamasıdır, bazen temkinliliğimizin nedeni. Geçmişiyle yüzleşemeyen bir ülkede yaşamanın güçlüğüdür hissettiğimiz.
İşkence görenlerle çalışırken Balzac’ın “geleceği merak etme, nasıl olsa gelecek. Ama geçecek olanı iyi düşün, çünkü aklından silinmeyecek,” sözü hiç aklımdan çıkmaz. Geçecek olan aklımızdan silinmeyecek elbette, ama geleceğe yürüyüşümüzde geçmişi yük olmaktan çıkaracak olan onunla etkili biçimde yüzleşebilmemiz olacaktır. Türkiye İnsan Hakları Vakfı tam 23 yıldır işkence görenlerin tedavisi için emek veriyor ama belki daha da önemlisi yaşanmış hak ihlalleri ile bu toplumun yüzleşebilmesi için bir ayna olmayı sürdürüyor.
Adalet Bakanlığı bünyesinde kurulan İnsan Hakları Daire Başkanlığı 2012 yılında yaptığı bir çalışma ile 1959 yılından 2011 yılına uzanan 52 yıllık AİHM ihlal kararlarında Türkiye’nin “etkin soruşturma yokluğu” nedeniyle 135 kez, “özgürlük ve güvenlik hakkı” konusunda 554 kez, “adil yargılanma hakkı” konusunda 729 kez, “ifade özgürlüğü” konusunda 207 kez, “toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü” konusunda 53 kez, mahkûm olduğunu, açılan davalarda mahkûmiyet sayısı bakımından bütün ülkelerin üzerinde yer aldığını ortaya koydu. Etkin soruşturma yokluğunun ortaya konmasında TİHV’in raporlarının etkisi dahi bunca yıldır yapılanların önemini ortaya koymak için yeterlidir.
İnsan hakları alanındaki bu olumsuz tablonun içinde inatla yüzünü bahara dönen bir kardelen gibidir Türkiye İnsan Hakları Vakfı. Kurucularıyla, gönüllüleriyle ve aslında her biri gönüllü emekçileriyle, temkini elden bırakmadan ama hep umutla açar.
Bir eksiğimiz daha var bu yıl. Toplumcu hekimlik anlayışının öncüsü ve kurucumuz Ata Soyer’’i yitirdik. İnsan hakları mücadelesinde çok şey öğrendiğim, öğretmenim, yoldaşım, dostum, ağbimdi Ata Soyer. Anısı yolumuzu aydınlatmaya devam edecek.
Bu yolu yürünebilir kılan, baharın umudunu ve isyanını taşıyan tüm dostlarımıza şükran duygularımızla.
Şebnem Korur Fincancı
TİHV Yönetim Kurulu Başkanı