MENÜ
ANA SAYFA
x

2005 – Yıllık İnsan Hakları Raporu

2005 yılının 3 Ekim günü Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üyelik müzakerelerine resmi olarak başladı. Türkiye’yi AB’ye daha da yaklaştıran bu siyasi ağırlıklı karar, bir yandan da TC hükümetlerinin yaptığı yasal düzenlemelerin Kopenhag siyasi kriterlerini karşıladığını, temel hak ve özgürlükler alanında “Türkiye’de durumun AB normlarına uygun olduğunu” ifade etmektedir.

Bu tarihi kararın alındığı 2005 yılında insan haklarının durumunu bir de Türkiye İnsan Hakları Vakfı Dokümantasyon Merkezi (DM) ve Tedavi Merkezlerimizin verileri ışığında değerlendirirsek;

Yaşam Hakkı ve Kişi Güvenliği

DM’nin belirlemelerine göre 2005 yılı içinde gözaltında 5 kişi öldü. Yüzlerce kişi de işkence ve kötü muameleye maruz kaldı. Yıl içinde yargısız infaz, dur ihtarına uymayanlara ateş açma, güvenlik görevlilerinin rasgele ateş açması gibi olaylarda, cezaevlerinde, yasadışı örgüt saldırılarında, faili meçhul cinayetler sonucunda, sivil çatışmalarda, mayın-bomba patlamalarında ve gözaltı merkezlerinde en az 376 kişi “öldürüldü”, yüzlerce kişi de yaralandı.

2005 yılında TİHV tedavi ve rehabilitasyon merkezlerine işkence nedeniyle 13’ü çocuk 675 kişi başvurdu. Adana, Ankara, Diyarbakır, İstanbul ve İzmir’deki tedavi ve rehabilitasyon merkezlerine başvuran bu kişilerden 193’ü 2005 yılında işkence gördüğünü açıkladı.

Gözaltı sürelerinin kısalması, avukata ulaşmada göreli bir artış olması gibi olumluluklar sonuç olarak işkencenin yok olmasına yetmemektedir. Son yıllarda işkencenin önlenmesinde hükümet yetkililerinin “sıfır tolerans” söylemleri ve yapılan bazı yasal düzenlemelere rağmen işkencenin adli, idari ve pratik açıdan cezalandırılmaması eğilimi işkencenin sürmesinde önemli bir etkendir.

Örneğin;

20 Kasım 1998 tarihinde HADEP Kocaeli İl Örgütü’ne yapılan baskında gözaltına alındıktan sonra gördüğü işkence nedeniyle 23 Kasım 1998 tarihinde bir kişinin ölmesi nedeniyle 16 polis hakkında açılan Dava, 2005 yılı içinde sonuçlandı. Yedi polis memurunu 1 yıl 8’er ay hapis cezasına mahkûm eden Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, dokuz polis memuru hakkında ise beraat kararı verdi.

1999 yılı Mart ayında İskenderun’da gözaltına alınan 2 genç kıza gözaltında işkence yaptıkları gerekçesiyle Emniyet Müdürlüğü’nde görevli üç polis memuru ve bir amir hakkında açılan dava da 22 Nisan 2005 tarihinde sonuçlandı. İskenderun Ağır Ceza Mahkemesi “delil yetersizliği” gerekçesiyle beraat kararı verdi.

Düşünce ve İfade Özgürlüğü

26 Eylül 2004 tarihinde TBMM’de kabul edildikten sonra yürürlüğü 1 Haziran gününe ertelenen 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 40 maddesi 29 Haziran günü TBMM’de yeniden düzenlendi. Yeni düzenleme ile “Soruşturmaları ve davaları etkilemek amacıyla sözlü-yazılı beyanda bulma” suçuna üç yıla kadar hapis cezası verilmesi hükmü getirildi. “Temel milli yararlara karşı hakaret” suçunda Türkiye’de bulunan yabancılar da kapsama alındı. Daha önceki yıllarda TCY’nin 312, 159. maddeleri başta olmak üzere yazar, gazeteci, insan hakları savunucusu hakkında açılan davalar; bu defa da 301, 288 ve diğer bazı maddeler kapsamında açılmaya, görülmeye ve hatta aleyhte sonuçlanmaya başladı.

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül 21 Aralık günü bütçe konuşmaları sırasında ve daha sonra yaptığı açıklamalarda, Türkiye’de arkasında şiddet, hakaret olmayan herhangi bir düşüncenin ifade edilmesi nedeniyle hapse giren insan olmadığını ve ifade özgürlüğünün güvence altında olduğunu savundu. Oysa; Türkiye Yayıncılar Birliği’nin 2005 Yılı Raporu’na göre ise 2004 yılında ve 2005 yarıyılında, 25 yayınevinin 37 yazarı ve 43 kitabının yanı sıra 4 derleme yargılandı. Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun belirlemelerine göre cezaevinde halen 8 gazeteci bulunuyor. Yılın son günlerinden güzel bir gelişme ise Bingöl’de kenevir tarlasını görüntülemek isterken gözaltına alınarak tutuklanan DİHA muhabiri Birol Duru ve İHD üyesi Daimi Açığ 29 Aralık günü tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmesiydi.

DM’nin belirlemelerine göre sadece Aralık ayı içinde; 2 siyasi parti yöneticisi, 20 gazeteci-yazar-yazı işleri müdürü, 3 insan hakları savunucusu, 2 muhabir, 2 TV program yapımcısı, 1 haber ajansı, 6 yayınevi, 1 çevirmen, 1 fotoğraf sanatçısı toplam 38 kişi yargılanmış ve Özgür Gündem gazetesi büroları basılmıştır.

Örgütlenme Özgürlüğü

TİHV Yönetim Kurulumuz hakkında daha önce açılan dava 2005 yılında sürerken, Adana Temsilcimiz ve başvuru hekimimiz hakkında yıl içinde dava açıldı. 2004 yılı Kasım ve 2005 yılı sonu itibariyle İHD’nin Malatya, Van, Trabzon, Hatay, Bingöl, Siirt, Urfa, Adıyaman, Batman, Mardin, İstanbul, Diyarbakır, Tarsus, İzmir şube yöneticileri hakkında toplam 55dava ve 6 soruşturma açıldı. Sadece İHD Bingöl Şubesi Yönetim Kurulu ve Şube Başkanı, Şube’nin kurulduğu 2001 yılından 2005’in ilk altı ayını kapsayan dönemde 92 soruşturma açıldı, bunların da 51’i davaya dönüştü. 2005 yılında İHD yöneticileri yine sözlü–yazılı ölüm tehditleri aldılar.

Hükümetin insan hakları alanındaki sorunları sivil toplum örgütleri ile paylaşarak kararlar alınması, yasal düzenlemeler yapılması hedefiyle kurulan ve hiçbir zaman danışılmayan, görüşü alınmayan İnsan Hakları Danışma Kurulu’ndan 24 Mart günü altı örgüt ve kişi olarak istifa ettik.

Ankara Cumhuriyet Savcılığı, yıl içinde İHDK eski Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve Prof. Dr. Baskın Oran hakkında 2004 yılı Ekim ayında hazırlanan “Azınlık Raporu” nedeniyle dava açtı. İddianamede, raporda “halkın bölücülüğe kışkırtıldığı” ve “yargı organlarının aşağılandığı” suçlamasıyla Kabaoğlu ve Oran’ın TCY’nin 301. maddesi uyarınca cezalandırılması istendi.

Örgütlenme özgürlüğü açısından yine kara bir yıl olan 2005’teki davalardan örnekleri çeşitlendirmeye çalışırsak;

Eğitim ve Bilim ve Kültür Emekçileri Sendikası’nın (Eğitim-Sen) kapatılması istemiyle açılan dava, 27 Ekim günü sonuçlandı. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun; Türkçe’den başka hiçbir dilin anadil olarak okutulamayacağı ve öğretilemeyeceğinin anayasa kuralı olduğu temel gerekçesiyle, Mahkeme’nin davanın reddedilmesi kararını esastan bozması üzerine üçüncü kez görülen dava, yeniden Yargıtay’da ele alınacak.

Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve Başbakanlık’a Kürtçe davetiye gönderildiği ve Genel Kurul’da Kürtçe konuşma yapıldığı için HAK-PAR Genel Başkanı Abdülmelik Fırat ve 12 eski ve yeni yönetici hakkında Mart ayında dava açıldı.

Cezaevleri

2005 yılında 6 kişi daha ölüm orucuna başladı. Dokümantasyon Merkezimizin belirlemelerine göre değişik cezaevlerinde üçü siyasi en az on kişi; hastalık, kendini asarak, yakarak, diğer mahkumlar tarafından dövülerek öldüler. Cezaevinden yeni çıkan 233 kişi yıl içinde beş ildeki Tedavi Merkezlerimize başvurdu. Yapılan başvurular, izolasyona dayalı cezaevi koşullarının yıkıcı sonuçlarının en acı göstergelerindendir.

Şemdinli Olayı

Hakkari’nin Şemdinli ve Yüksekova ilçelerinde Kasım ayında yaşananlar, bölgede OHAL koşullarının fiilen sürmekte olduğunu bir kez daha gösterdi. Şemdinli’de Umut Kitapevi’nin bombalanmasının Susurluk çetesi benzeri bir örgütlenme tarafından yapıldığına dair kuvvetli deliller bulundu. Savcılığın soruşturması sırasında polislerin toplanan kalabalığa ateş açarak delillerin toplanmasını engellemesi, olayı gerçekleştirdiği gerekçesiyle gözaltına alınan üç kişide ikisinin Jandarma İstihbarat Teşkilatı (JİT) elemanları astsubaylar, bir kişinin de itirafçı olması, jandarmaya ait bir araçla olay yerine gelmeleri ve araçta öldürülecek kişilerin listesinin bulunması bu delillerin bazılarıdır. Kara Kuvvetleri Komutanı’nın “gözaltına alınan astsubayı tanıdığını ve iyi bir kişi olduğunu açıklaması”, sanıkların emir komuta zinciri içinde davrandıklarını ve koruma altında olduklarını kuvvetle anımsatmaktadır.

Şemdinli olayını Yüksekova’da protesto edenlerin üzerine açılan ateşte dört kişi öldürüldü, yedi polis ve çok sayıda gösterici yaralandı.

Olağanüstü Hal’in kaldırılmasına karşın fiili olarak devam ettiği, geçmiş dönemde yaşananlarla yüzleşemediğimiz, hak ihlali sorumlularının cezalandırılmadığını bir örnekle hatırlatırsak;

Ordunun olanaklarını kullanarak uyuşturucu-silah kaçakçılığı yaptıkları, bombalı saldırılar düzenledikleri, bazı kişileri öldürdükleri gerekçeleriyle asker, korucu ve itirafçılar hakkında açılan dava, 18 Kasım günü Hakkari Ağır Ceza Mahkemesinde sonuçlandı. PKK itirafçısı 8 yıl 4 ay hapis cezasına mahkûm ederek tahliyesine karar veren Mahkeme albay, binbaşı, yüzbaşı, özel tim görevlisi, korucu, belediye başkanı, astsubay, müdür gibi sıfatları olan diğer 12 kişi hakkında beraat kararı verdi.

“Demokrasi İçin Aktif İzleme Projesi”

1 Ocak 2005 tarihinde TİHV Dokümantasyon Merkezi tarafından, “Demokrasi İçin Aktif İzleme Projesi” adı altında bir proje yürütülmüştür. 30 Haziran 2006 tarihinde sona erecek bu projede üç ana başlık üzerinde çalışma yapılmıştır. Bu başlıklar;

“İfade Özgürlüğü Hakkı” “Örgütlenme Özgürlüğü Hakkı” “İşkence Yasağı”dır.

Proje ile bu başlıklar altında hak ihlallerinin izlenmesi ve raporlanması konularında kapasiteyi geliştirmek ve insan hakları örgütleri arasında ortak bir dil yaratmak hedeflenmiştir. Proje, İHD ile ortak olarak yürütülmüştür. Proje kapsamında çeşitli tarihlerde yedi farklı ilde, bu illerdeki insan hakları ile ilgili çalışmaları olan bir takım sivil toplum örgüt temsilcilerinin katılımı ile seminerler düzenlenmiştir. Bu seminerlerde, projenin konu ettiği hak alanları ve yasakların kapsamı, hak ihlallerinin izlenmesi, raporlanmasına dair bilgilerin ve insan hakları mücadelesinden edinilen tecrübelerin paylaşımı sağlanmıştır

GENEL DEĞERLENDİRME

Dünya genelinde de insan hakları ihlallerinin yaşandığı 2005 yılında Amerikan gizli servisi CIA’ya ait uçakların ABD’nin dışında yakaladığı terör zanlılarını işkencehanelere götürmek üzere gerçekleştirdiği uçuşlar, CIA ajanlarının Türkiye sınırları içinde işkence ile sorgu yaptıkları iddiaları gelinen durumun vahametini göstermesi açısından önemlidir.

2005 yılında da gösteriler sırasında güvenlik güçleri ateş açarak sivilleri öldürmüş, yaşam hakkı ihlal edilmiştir. Hükümetin “işkenceye sıfır tolerans” söylemi bazı olumlu yasal düzenlemelere karşın, gerçek bir iradeye dönüşememiş, işkence ve gözaltında ölümler devam etmiştir.

Yargı kurumu, işkence, öldürme, uyuşturucu kaçakçılığı, devlet bünyesinde çete kurma gibi suç sanığı devlet görevlilerini korumaya devam etmiştir. Çok az sayıda açılan ve çok uzun süren davaların 2005 yılında karara bağlananlarda cezalandırma çok az sayıda olmuş ve cezalar en alt seviyeden verilmiştir. Cezasız bırakma bu yıl da kural olmayı sürdürmüştür.

Düşünce ve ifade özgürlüğü alanı öteden beri söylediğimiz üzere mayınlı bir alan olmaya devam etmiştir. Muhalifleri baskı altına alacak ve susturacak maddeler her zaman yeniden üretilmiş ve TCY’nin her değişikliği Hükümet ve AB tarafından demokratikleşme olarak değerlendirilmiştir. Orhan Pamuk davasının bu gerçeği ilgililere anlatmış olduğunu umut ediyoruz.

Örgütlenme özgürlüğü de benzer bir baskı kıskacı altındadır. Devlet ve Hükümet söylemlerine aykırı görüşlere sahip sendika, meslek örgütü, dernek, vakıf, siyasi partiler 2005 yılında da idari ve hukuki baskılara maruz kalmışlardır.

Cezaevlerindeki ağır yaşam koşulları devam etmiştir. Siyasi tutuklu ve hükümlülere tecrit uygulanmıştır.

Kürt sorunu Başbakan tarafından dile getirilmiş ancak sorunun çözümü için herhangi bir adım atılmamıştır. Açlığı ve işsizliği giderecek ve yöre insanının uğradığı zararları karşılayacak, bölgesel önlemler hayata geçmemiş, yapılması gerekenler yapılmamıştır.

İnsan Hakları örgütleri ve savunucuları üzerindeki baskılar sürmüş; sivil toplum, resmi ortamlarda düzenlenen görüşme ve toplantılara rağmen, karar süreçlerine dahil edilmemiştir. Sivil toplum örgütleri dışlanırken, ordunun siyasal yaşam üzerindeki ağırlığı ve baskısı kabul görmüştür.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen toplumsal tepkiler ve hükümeti bilgilendirme ve cesaretlendirme çabaları bazı toplum dinamiklerince gerçekleştirilmiştir. Yeni yılın sorunların azaldığı, insan haklarının, demokrasinin ve barışın ve refahın mesafe kazandığı bir yıl olmasını diliyorum.

 

Yavuz Önen

TİHV Başkanı