Bundan tam otuz yıl önce yayınladığımız ilk Türkiye İnsan Hakları Raporu’nun önsözünde varlık nedenimizi “Ateş düştüğü yeri yakar ve biz ateşin düştüğü yerdeyiz!” diyerek açıklamıştık. 30 yıldır en zorlu koşullar altında, kesintisiz şekilde ateşin düştüğü yerde olan TİHV olarak hak ihlallerini görünür kılmaya, belgelemeye ve bunların bir daha asla yaşanmadığı bir dünya için mücadele etmeye devam ediyoruz. 30. yılımızda bu mücadelenin ürünü olan 2020 yılı Türkiye İnsan Hakları Raporu’nu bir yılı aşkın süredir içinde bulunduğumuz Covid-19 salgını şartlarında sizlerle paylaşıyoruz.
Maalesef 2020 yılı da geçmiş yıllara kıyasla hak ve özgürlükler açısından olumlu gelişmelerin yaşandığı bir yıl olmadı. Tersine, 18 Temmuz 2018 tarihinde kâğıt üstünde kaldırılan olağanüstü hâlin fiiliyatta yapılan düzenlemelerle kalıcı hâle getirildiği tespitimizin hâlen geçerli olduğu bir yıl oldu.
Siyasal iktidarın ekonomiden toplum sağlığına kadar ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu hâline getiren, toplumu kutuplaştıran, ülke içinde ve dışında şiddeti esas alan, bilhassa da Kürt sorununun ve uluslararası sorunların çözümünde çatışma ve savaşı tek yöntem hâline getiren politikaları, yaşanan hak ihlallerinin temelinde yatan en önemli faktördür.
2020 yılı açısından hak ve özgürlüklerdeki geriye gidişe ilişkin olarak 11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemik bir hastalık olarak ilan edilen ve Türkiye’de 11 Mart 2020 tarihinde ilk vakanın tespit edildiği Covid-19 salgını da önemli bir faktör olarak öne çıkmaktadır.
Herkesi etkisi altına alan böylesi bir salgınla baş edebilmenin en etkin yolunun insan hakları bakış açısını kılavuz edinen, şeffaflığı, demokratik ve katılımcı yöntemleri temel alan bir kriz yönetimi olduğunu her fırsatta dile getirmeye çalıştık. Ne var ki Türkiye’de siyasal iktidar bunun tam tersi bir yönde hareket etti. Salgın ile mücadeleyi bir önleme ve halkın sağlığını koruma sorunu olarak değil de militarist bir zihniyetle güvenlik sorunu hâline getiren siyasal iktidar, bu süreci erkini daha da merkezileştirmenin ve toplum üzerindeki baskı ve kontrolünü daha da artırmanın bir fırsatı hâline getirmiştir. Bu bağlamda, elinizdeki raporda ayrıntılı bir şekilde göstermeye çalıştığımız gibi, yıl boyunca başta bilgi edinme hakkı, yaşam hakkı, kişi güvenliği ve işkence yasağı, ayrımcılık yasağı, sağlığa erişim hakkı, çalışma hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, toplanma ve gösteri yapma özgürlüğü olmak üzere pek çok temel hak ve özgürlük yoğun bir şekilde ihlal edilmiştir.
Siyasal iktidar tarafından ülkenin temel sorunlarının çözümünde çatışma ve savaşın dolayısıyla da şiddetin tek yöntem hâline getirilmesi, toplum içinde de militarizmin ve şiddet eğilimlerinin yaygınlaşmasına, daha da ötesi şiddetin toplumsal ilişkileri düzenleyen ve sorunları çözen etkili bir araç olduğu kanaatine yol açmaktadır. 2020 yılı, yurt içi ve yurt dışında yapılan askeri operasyonlar, çatışma ve saldırılar, kolluk güçlerinin kural ve denetim dışı artan şiddeti, başta siyasal muhalifler olmak üzere inançları, etnik kimlikleri, cinsiyetleri ve cinsel yönelimleri farklı olanlara yönelik ayrımcı ve nefret içerikli sivil saldırılar sonucunda 2020 yılı yaşam hakkı ihlallerinin yoğun olarak yaşandığı bir yıl olmuştur.
Salgını baskı ve kontrolü daha da artırmanın bir fırsatı hâline getirmenin en açık örneği cezaevlerinde yaşanmaktadır. Salgın gerekçe gösterilerek cezaevlerinde mahpusların zaten kısıtlanmış olan hakları daha da kısıtlanarak yeni bir “normal” yaratılmak istenmektedir. Salgın gerekçesiyle mahpusların aileleriyle görüşme hakkı tamamen ortadan kaldırılmış, avukat görüşmeleri kısıtlanmıştır. Yanı sıra havalandırmadan yararlanma süreleri ve diğer sportif, sosyal, kültürel hakların kullanımında da ciddi kısıtlamalar söz konusudur. Buna karşın mahpusları gerçekten salgından koruyacak önlemlerin ise yeterince alınmadığı görülmektedir.
Buna paralel olarak, toplum sağlığı da bir güvenlik sorunu olarak ele alındığı için salgınla mücadele kapsamında tedbirlere uymadıkları gerekçesiyle çok sayıda yurttaş kolluk güçlerinin çoğu kez işkence ve diğer kötü muamele niteliğine varan şiddetine maruz kalmıştır.
2020 yılında yasa, kural ve norm denetiminden kaçınma, keyfilik, bilinçli ihmal gibi sebeplerle usul güvencelerinin ihlal edilmesi, gözaltı sürelerinin uzunluğu, izleme ve önleme mekanizmalarının işlevsiz kılınması ya da bağımsız izleme ve önlemenin hiç olmaması vb. nedenlerle resmi gözaltı merkezlerinde işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarında ciddi bir artış tespit edilmiştir. Buna ek olarak, kolluk güçlerinin barışçıl toplanma ve gösterilere müdahalesi sırasında, sokak ve açık alanlarda ya da ev ve iş yeri gibi mekânlarda işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarında da artış görülmektedir. Ayrıca OHAL’in ilan edildiği 2016 yılından bu yana yeniden bir artış gösteren zorla kaçırma/kaybetme vakaları da 2020’de de kaygı verici bir durum olmaya devam etmiştir.
2020 yılında bir önceki yıl gibi toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü açısından kısıtlama ve ihlallerin kural, özgürlüklerin kullanımının ise istisna olduğu bir yıl olmuştur. Yıl içinde siyasi parti üyeleri, işçiler, köylüler, öğrenciler, avukatlar, kadınlar, LGBTİQ+ bireyler ve hak savunucuları başta olmak üzere hemen her toplumsal kesimden kişi ve gruplar toplanma ve gösteri yapma özgürlüklerini mülki amirlerin yasakları ve/veya kolluk güçlerinin fiili müdahaleleri sonucunda kullanamamışlardır.
Diğer alanlarda olduğu gibi düşünce ve ifade özgürlüğü açısından da OHAL ilanıyla birlikte siyasal iktidarın düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaları, özellikle de basın üzerindeki kaygı verici boyutta artan baskı ve kontrolü, 2020 yılında da sürmüştür.
Türkiye’de yurttaşlar, toplu olarak bir araya gelip eyleyemedikleri ve düşüncelerini açıklayamadıkları için örgütlenme özgürlüklerini de kullanamamakta, müşterek geleceklerini şekillendirmek üzere sivil ve kamusal alana örgütlü olarak katılamamaktadırlar.
Bunlar ışığında 2020 yılı da, yaşam hakkı, kişi güvenliği hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, toplanma hakkı, örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere tüm hak ve özgürlük alanlarında yoğun ihlallerin yaşanmaya devam ettiği bir yıl olmuştur. Ayrıca cezaevleri de, temel hak ve özgürlüklerin yoğun olarak ihlal edildiği bir başlık olarak öne çıkmaktadır.
Tüm bu tespitlerimize ilişkin sayısal veriler, vakalar ve ayrıntılar raporumuzda yer almaktadır.
Dileğimiz 2021 yılının büyük acılar yaşanmasının yanı sıra yoksulluğu ve adaletsizliği derinleştiren bir halk sağlığı sorunu olan salgının sona erdiği, hak ihlallerini yaşanmadığı ve de yeni bir insan hakları raporu yazmak zorunda kalmayacağımız bir yıl olmasıdır.
TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI (TİHV) DOKÜMANTASYON MERKEZİ
Raporun “Yaşam Hakkı İhlalleri” bölümüne ilişkin infografikleri incelemek için tıklayın.
“Toplantı ve Gösteri Özgürlüğü İhlalleri”ne ilişkin infografikleri incelemek için tıklayın.